MEMLEKET UTANSIN
KEMAL SARIGÜL      

           
           1966 yılı Ağustos sıcağında yokluğun pençesindeki yalnızlık.

           Rengi pembe, çok da büyük. “Ama olsun” dedi. Başka giyecek bir şeyim yok. Eline bir bıçak alıp diz boyundan kesiverdi. Boy tamam. Bel kısmı çok genişti, ona da çare buldu. Kırda yetişen akçabağ otu vardı. Bir parça ondan kesip kemer yapıverdi, beli de halletti.

           Mutluydu. Koşuyor, oynuyor, gülüyor üzerinde gömleği olmamasına aldırmıyordu bile. Hava sıcaktı, nasılsa sıkıntı yoktu.

           Mutluydu. Ta ki; büyük şehirlerden birileri gelip bu durumunu görene kadar. Görüp de yokluğuna, çaresizliğine gülene kadar.

           Zoruna gitti. “Ne gülüyorlarsa” dedi içinden.”Ama” dedi, “onlar yokluğu bilmeyen cahiller” diye düşündü bir an. Çocuktu ama neler olduğunun kavrayabiliyordu. Yoksulluğu bilmeyenlerin kendine gülmeleri zoruna gitti, ağlayamadı ama gözleri doluverdi.

           Yere baktı, çıplak ve çamur içindeki ayaklarını gördü. Bir de onların ayaklarına baktı, iç çekti derinden, çünkü onların ayna  gibi parlayan iskarpinleri  vardı. “Şimdi ben bunlara düşman mıyım” dedi kendine.

            “BEN BUNLARA DÜŞMAN MIYIM?”

           Oturdu toprağın üzerine, gömülüp gitti yokluğun pençesine.

Nocost
                Paylas  


 

>