ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

UZUN BOYLU CÜCELER


Yeniden merhaba. Sağlık sorunlarım nedeniyle yaklaşık iki aydır yazamadım. Bu arada –her zamanki gibi- ülke gündemi hızla çalkalandı.
Karmakarışık bir süreçten geçiyoruz. At izi, it izine karışmış. Bir yanda milyonlar sokağa dökülürken, diğer yanda caddelerde bombalar patlatıyor. Kim neyi ne için yapıyor ya da ne dolaplar çevriliyor, anlamak olanaksız.
22 Temmuz’da bir seçim var. Seçimin yapılıp yapılmayacağı tartışması ise sürüyor. Seçim yapılabilme koşullarının belki de o güne dek ortadan kaldırılabileceği imaları medyada yer alıyor.
İnsanlarımız, şeriatçı ve karşıtları üzerinden kamplara ayrılmak isteniyor. Doğrusu büyük ölçüde başarılıyor da.  Oysa gösterilen seçeneklerin bizim açımızdan bir farkı yok.
Bir korku ve karabasan içinde kalıyoruz. Daha birkaç ay önce kapkaç korkusundan sokağa çıkamazken, bugün bomba korkusu daha baskın geliyor.
Ölüm gösterilerek, kansere razı olmamız isteniyor.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oluşan acıklı güldürü (trajı komik) olgusu. Kabak olmadı, hıyar verelim türünden Anayasa değişikliği çalışması, erken(!) genel seçim sıkıştırılması, 27 Nisan Muhtırası, Kürt kimliği ile siyaset yapmak isteyenlerin bağımsız adaylık üzerinden parlamentoya girmelerini önlemek için yapılan seçim yasası değişiklikleri, Ulusta patlatılan bomba….   ve Bir mayıs 1977’yi katlayan sayılarla yapılan “Cumhuriyet Mitingleri” ..
Bunlar bile artık geride kaldı. Yükseltilen Milliyetçiliğin değişik sonuçları beklenmekte. İki ABD F16’sının hava sahamızda izinsiz uçmasının yorumlanması gibi..
Şimdi tüm bunların meyvelerini toplamaya çalışanların günü gelmekte. Birlik için yapılan bu bölücülükler, korku üzerine yapılandırılan bir siyasetin çıkarına kullanılmakta.
Mitinglerde toplanan kalabalıklar, kendileri adına uygulanan bu siyasetin ne kadarını onaylarlar bilemem. Bildiğim ise; bu durumdan yararlanacak partilerin (örneğin CHP) umut üretmediğidir. Güzel günler vaat etmediğidir. Geleceğe yönelik hiçbir öngörüsü olmadığıdır.
Bu savımla ilgili hemen aklıma geliveren bazı soruları sıralayayım:
AKP iktidarı ile daha da bozulan gelir dağılımını düzeltmeyi vaat eden ve bu konuda inandırıcılığı olan politikaları nelerdir? Arttığı söylenen ulusal gelirden aldıkları pay nedense hiç  artmayan kesimler için ne düşünmektedirler?
Kalabalıkların attığı “Ne ABD, ne AB Bağımsız Türkiye” sloganını yaşama geçirecek ne gibi uygulamalar yapılacaktır. Örneğin; NATO’dan çıkılması, IMF ve Dünya Bankası ile ilişkilerin kesilmesi düşünülmekte midir?
“Ne şeriat ne Darbe” diyenleri kürsüden uzaklaştıranların ne gibi demokrasi programları vardır. O şimdi çok karşı oldukları şeriatçı kalkışmayı körükleyen12 Eylül’cü generallerden hesap soracaklar mıdır? 12 Eylül artığı antidemokratik YÖK yasasını ve yine 12 Eylül kalıntısı Anayasayı A sından Z sine değiştirecekler midir?
Etnik ayrımcılığı körükleyen milliyetçi politikalar karşısında, barışı savunacaklar mıdır?
Çevre katliamlarına karşı durabilecekler midir? Yoksa bugünü kurtarma adına göz yumup geleceğimizi karartacaklar mıdır?
Bu sorular daha çoğaltılabilir ama yanıt alınabilir mi, sanmıyorum.
İnsanları cami ile kışla arasına hapsedip kutuplaştıranların asıl amaçlarının yukarıdaki sorunları gözden kaçırmak olduğuna inanmam için hayli neden var. Çözüm getireceklerine karşı ise hiç inancım yok.
Sokaklarında bombaların patlamadığı, insanların bazılarının inançlarının baskısı altında kalmadığı, ramazanlarda oruç tutmayanların öldürülmediği, karınların tok tutulduğu bir ülke yaratmak için öncelikle gereken halkın yönetime katılmasının sağlanmasıdır. Bu da Özgürlükçü bir Demokrasi ile olasıdır. Bunu kendi partilerinde demokrasiyi yok sayanlar sağlayamaz. Bir lidere bel bağlamak ise hataların en büyüğü olur.
Umut kendi ellerimizde yeşerecektir.
Bunlar; uzun boylu cücelerin işi değildir.