ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

YARINI GÖREMEYENLER BUGÜNE ŞAŞI BAKARLAR

İlkokuldaki kitaplarımızın birinde bir masal vardı. Çoğunuz anımsayacaktır. Kışla anlaşma yapan bir insanı anlatır. Kış ona geleceğini haber verecek, o da hazırlık yapacaktır. Yaz biter, ısı azalır. Güz gelir ağaçlar yapraklarını döker, yel sertleşir. Adam bekler. Bir sabah uyandığında kar her yeri kaplamıştır. Öfkelenir kışa söylenir. “Hani bana geleceğini haber verecektin.” Kış yanıtlar adamı: “ Sıcaklıkları azalttım, yeli sertleştirdim, yaprakları döktüm. Sana daha nasıl haber verebilirdim.”
Şimdilerde bazı belediye başkanları öngörüsüzlüklerini “Tanrı afet düzeyinde kuraklık yaptı. Benim ne suçum var.” diyerek açığa vuruyor. Susuz bıraktıkları kentin sorumluluğunu tanrıya havale ediveriyorlar. Oh, ne güzel. Nasıl olsa kimse tanrıdan hesap sormaz.
Benim bildiğim en az yirmi yıldır küresel ısınma ve iklim değişikliğinden söz edilir bu dünyada. Akdeniz bölgesinin çölleşeceğini, Karadeniz bölgesinin bugünkü Akdeniz İklimini yaşayacağını ben duyalı çok uzun yıllar oldu. Başta İ. Melih Gökçek olmak üzere bazı belediye başkanları bunları hiç duymamış olabilirler mi?
İnsanlar yaşamlarını inançları doğrultusunda yönlendirirler. İnsan bilime göre değil de metafizik inançlarına göre yaşıyorsa geleceğini öngöremez. Yaşadıkları ve yaşayacakları onun kaderidir. Oysa bilim, insana kaderini eliyle oluşturma olanağını sunar.
Bilimsel düşünceye inanan bir belediye başkanı; küresel ısınmayı kavramak ve gelecekte kentini zora sokabilecek iklimsel olayları görmek zorundadır. Yani, yağmurun azalacağını, kentinin susuz kalacağını önceden bilmek zorundadır.
Gözlerinin önündeki geleceği göremeyenler ise apışıp kalır. Sorumluluğu tanrıya havale eder. Çözümü de yine “yağmur duasına çıkarak” tanrıdan bekler. –O da olmazsa kenttekileri tatile göndermeye kalkışacak kadar şapşallaşır. Eh.. Tarihimizde az tehcir (sürgün) olayı yoktur. Bu da, susuz bırakarak sürgüne gönderirse pek de yakışıksız olmaz.-

Biraz da geleceğe yönelik senaryolara bakalım. Yaşamaya başladığımız küresel iklim değişikliği süreci bize neler hazırlıyor?
Deniz yüzeyinin yükseleceği, alçak kıyıların su altında kalacağını söylüyor bilim çevreleri. Siz hiç bu konuda alınan önlem duydunuz mu? Bırakın önlemi, konunun ciddi olarak devlet katlarında tartışıldığını duydunuz mu? Ben duymadım.
İklim değişikliğinin kuraklığın yanı sıra büyük sel baskınları oluşturacak ani yağışlara da neden olacağı, Amerika’da görülen türden yıkıcı hortumlar oluşturacağını söylüyor bilim. Bu konularda bir çalışma duydunuz mu?
İklim değişikliğinin temel nedenlerinden biri küresel ısınmaya neden olan gazların salınımıdır. Bu konuda uluslar arası anlaşma olan Kyoto protokolünü, gaz salınımları zaten yok denecek kadar az olduğu için önemsiz olan bazı Afrika ülkelerinin dışında imzalamayan iki ülke vardır. ABD ve Türkiye. Üstelik Türkiye gaz salınımında  hayli öndedir. Yani atmosferi çok fazla kirletmektedir. İmzalamamasının temel nedeni de zenginlerimizin kârlarına kâr katmalarıdır. Gaz salınımı az olan teknolojiler kârlarını azaltacaktır. Bu arada yer küre yaşanmaz olacakmış, kim inanır. Kentleri susuz bırakan öngörüsüzlük, yerkürenin yaşanmaz olacağına inanır mı? –Öyle ya kader de varsa olacaktır. Önemli olan bugün kâr etmektir.-
Sahi, ben de tutmuş görece daha uzak süreçlerde oluşacak olayları soruyorum. Yakınlarda olduğu bilinen “İstanbul Depremi” için dişe dokunur önlem almayanların, şaşı beyinleri nedeniyle göremediği gelecek konusunda önlem alması beklenir mi?
Şeyhlerin, şıhların dizlerinin dibinde kafa sallamak da kolaydır, halkın karşısına geçip “bunlar öcü” diye korkutmak da. Zor olan bilimsel düşünmek, araştırmak ve geleceği görerek planlamaktır.
Yarını göremeyenler, bugüne şaşı bakarlar.