ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

BEKLE BİZİ İSTANBUL

Türkiye Büyük Millet Meclisi yemin törenini kazasız bitirdi. Bazılarının beklentileri boşa çıktı. Umarım bundan sonra da boşa çıkar.
Şimdi beklenen Meclis Başkanlığı seçiminden çok cumhurbaşkanlığı seçimi. Yok, yanlış anlamayın. Cumhurbaşkanının kim olacağı değil beklenen. Beklenen Sezer’in bir an önce yetkiyi devretmesi. Bakanlar Kurulunu da büyük olasılıktır ki yeni cumhurbaşkanı onaylayacak. Ama daha da önemlisi kadrolaşmanın tırmanması için gereken ve Sezer tarafından geri gönderilen bürokraside yapılacak atamalar.
Artık herkes biliyor ki, hükümet olmakla iktidar olunmuyor. İktidar olmak için kurumların ele geçirilmesi de gerekiyor. Bunlardan belki daha da önemli olan sokağın ele geçirilmesi.
AKP, önce sokakları ele geçirdi. Altı ay İstanbul’da, altı ay İzmir’de yaşayan biri olarak bunu birçoklarından daha iyi görebiliyorum. İzmir’de alıştığımız yaşam biçimini, İstanbul’da sürdüremiyoruz. Görünüşte birileri zorlamıyor bizleri. Doğrudan şöyle giyin, böyle ye, şunu içme diyen yok. Siz kendi kendinizi denetliyorsunuz. Her ne kadar bu denetimi aşmaya çalışsanız ve İstanbul standardını zorlayan bir yaşamı, İstanbul’da yaşasanız da İzmir’de yaptıklarınızı yapamıyorsunuz.
Dünyanın kültür başkentlerinden biri olması gereken İstanbul’u, -İstanbul’da yaşayanlar içselleştirseler de- getirdiğimiz durum bu. Yalnızca İstanbul mu böyle. Anadolu’nun çok büyük bir bölümünde sosyal yaşam baskı altında. Hem de İstanbul’dakinden daha vahim olarak.
Şimdi sokakları ele geçirmiş bir AKP’nin devletin kurumlarını ele geçirmesinin zamanı.
Burjuvazinin kültürsüz taşra kanadı iktidarını pekiştiriyor. Bu kavgada, ne yazık ki  bizim yerimiz yok.
CHP, DSP, SHP gibi bürokrasi kökenli sağ siyasetlerle, Milli Görüş çizgisinin versiyonları olanların kavgası bu. Kavganın temel nedeni ise; ülke rantının kimler tarafından alınacağı.
Bugün AKP hükümetine yaklaşıp ranttan aldığı payı korumak isteyenler, gelecekte yanıldıklarını anlayacaklar ama o zaman iş işten geçmiş olacak.
Şimdi gözlerimiz fal taşı gibi açık seyrediyoruz bu orta oyununu. Sahneye çıkmayı düşünenimiz yok denecek kadar az. Oysa bu kavga bizim ekmek kavgamız. Ekmeğimizi nasıl elimizden alıp paylaşacakları üzerine kavga ediliyor. Biz kavganın asıl olması gereken tarafı, kavgada yokuz. Daha da kötüsü, kavganın ikisi de bizden yana olmayan taraflarından birine destek sunuyoruz.
Oysa bizim kendi saflarımızı oluşturmamız için gerekli deneyimimiz de bilgi birikimimiz de var. Olmayan, moralimiz. Başarabileceğimize inanmak istemiyoruz. İstenildiğinde başarılabileceğinin en taze örneği İstanbul birinci bölgede yaşandı. On yıllar sonra bir sosyalist TBMM ne yollandı.
Ufuk Uras’ı meclise ÖDP’liler yollamadı. Solun ve dışlanmışların hemen hemen tüm renklerinin desteğini aldı. Bu desteğin ne menem bir destek olduğunu belirtmek için yalnızca bir örnek yeter. Bir çok seçim çalışanı, seçim sonrasını da içeren hiçbir karşılık beklemeden yarı aç çalıştılar. Evlerine dönüş paraları olmadığı içi gece çalışmalarından sonra yürüyerek gittiler. Sabahın dördünde ayakları şiş olarak evine ulaşanlar oldu. Yılmadılar, ertesi günü tekrar katıldılar çalışmalara. 1947’lerde doğan, 1968’in ODTÜ’lüleri ak saçlarıyla yaşadılar gençliklerini bir daha. Güzel günlere inandıkları için ölen arkadaşlarını aldılar yanlarına. Deniz Gezmiş’ten, Mahir Çayan’a kadar yüzlerce devrimci onlarla birlikteydi İstanbul sokaklarında, İstanbul sokaklarını yeniden geri almak için.
Bugünlerde Edip Akbayramın sesinden, o şarkıyı tekrar dinleyelim.
“Bekle bizi İstanbul.”