ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

KORKULARIMIZ

Yeni Cumhurbaşkanı seçildi. Yaklaşık altı aydır süren kargaşa sonuçlandı. Şimdi başka ağız dalaşları başlamakta.
CHP, bu süreçte bir boykot uyguladı. Bu boykot zaten varlığı belli olmayan partiyi daha da etkisizleştirdi. Ya yaptığının bir anlamı yoktu, ya da bunu anlatamadı. Sonuçta kendisi zarar gördü.
Yeni sürecin bir başka konuşulanı “benim cumhurbaşkanım değil” anlayışı.
Seçilen Türkiye Cumhuriyetinin cumhurbaşkanıdır. Bunun benimi de senini de olmaz. Biz, bir türlü normal toplum tepkileri veremiyoruz.
Devlet görevleri bizlerin anlayışında gereğinden çok fazla önem taşıyor. Bunun türlü nedenleri var. Biri, devleti toplumsal yaşamının kurallarını uygulayan bir örgüt olarak algılayamayışımız. Bize “kutsal devlet” anlayışı yerleşmiş. Anayasanın giriş bölümünde bile yer almış. Bu nedenle devlet bizim için bir korkudur. Oysa, devleti; insanların daha iyi yaşayabilmeleri için kendi oluşturdukları bir örgütlenme olarak algılayabilsek, bir çok sorun kendiliğinden yok olacak.
Bir diğer nedense “önderlerin peşinden giden bir toplum” olmamız. Ortak akla değil, akıllı insanların toplumu yöneteceğine inanmışız. -Oysa en akıllı insan bile ortak akılın yanında yaya kalır.- Durum böyle olunca da cumhurbaşkanları, başbakanlar ve diğer yüksek devlet görevlileri, olması gerekenden daha fazla önem kazanıyor gözümüzde. Ah, bunu bir bilebilsek.
Korkularımız var. “Yönetim erkini ellerinde tutanlar toplumu istedikleri gibi yönlendirirler. Hatta bu yönlendirme zoru da içerir.” diye ön yargımız var. Aslında bu yargı yanlış değil. Demokrasiyi yalnızca seçim olarak algılattılar bizlere. Etkin bir denetimimiz hiç olmadı. İktidardakiler ise çoğu kez kendilerini vazgeçilmez sandılar. Bizler de onlarda gizil güçler vehmettik. Almadık, hep verilmesini bekledik. İstemekten bile korktuk.
Demokrasi bambaşka bir şeydi. Orada sivil bir denetim her zaman olurdu. İktidarda olmak, “istediği her şeyi yapmak” anlamına gelmezdi. Yargılama her zaman iktidarın üzerinde olurdu. Oysa biz Yunanistan kadar bile olamamış, darbeci generalleri yargılamayı ciddi olarak düşünmemiştik.
Şimdi kendimize yeni korkular üretiyoruz. Hani korkmakta haksız değiliz. Demokratik tepkinin olmadığı, hesap sorulma geleneğinden yoksun bir toplumda, iktidarlar “köpeksiz köyde, değneksiz dolaşırlar.”
Bu haklı korkulardan kurtulmayı “kurtarıcılar” dan bekleyenlerimiz var. Ne kadar balık bellekliyiz. Asıl zor olanın “kurtarıcılardan” kurtulmak olduğunu bunca deneye karşın anlayamamışız.
Korkularımızdan kurtulmak için, korkularımızla yüzleşmemiz gerekiyor. Onları yaratanların mutlak olmadıklarını bilmek gerekiyor. Sivil karşı durma anlayışının geliştirilmesi gerekiyor. Bunların olabilmesi için ise örgütlü toplum olmak gerekiyor.
Örgüt deyince, korkuyla çevresine bakan insanların oluşturduğu toplumun bunu başarmasını beklemek saflık olur. Bu nedenle bir kez daha korkularımızla yüzleşmemiz gerekiyor.
Ve… sevdalarımız olması gerekiyor. Uğruna yollara düşebileceğimiz sevdalarımız. Daha yaşanası bir dünyaya olan toplumcu sevdalarımız.
Ne güzel demiş atalarımız. “Korkunun ecele faydası yok.”