ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

ÇARŞAFLAR GERÇEKLERİ ÖRTÜYOR

Bu topraklar çok bereketlidir. Her bir yerinden bir şeyler fışkırır durmadan.  Ses bantları, video kasetleri, adressiz ve kimliksiz ihbar mektupları başta gelir.
12 Mart ve 12 Eylül gibi açık faşizmin uygulandığı dönemlerde imzasız ve kimliksiz ihbarlarla çok kişinin canı yakılıyordu. Gözaltılar, işkenceler ve cezalar veriliyordu. Şimdi durum değişti. Bu yöntemler politikanın aracı olarak kullanılmaya başlandı.
Mağdur görünmenin pirim yaptığı bir toplumda yaşıyoruz. Kendisini mağdur göstermek isteyenlerin, kendileri için piyasa sürdükleri belgelere bile tanık olabiliyoruz. Hava öylesine dumanlı ki; yanardağdan fırlayan ve uçak seferlerini durduran kül bulutlarının kapladığı gökyüzü bile bizim politik havamızın yanında dupduru kalıyor.
Teknoloji kullananlar ne özel hayat tanıyor, ne de etik değer. Hedefe giden yol için her şey mubah.
Burada bir noktayı özel olarak belirtmem gerek. Sizin de dikkatinizi çekmiştir. Her olayda “zamanlamaya dikkat edin” yollu açıklama yapmak moda oldu. Yurdumuzda, olayların ardı arkası kesiliyor mu ki özel zamanlama gereksin. Her olgu, açıklandığında onunla ilişkilendirilecek bir güncel durum bulmak çok kolay. Bu da bazıların olayın üzerine kapatması için kullanılıyor.
Nelerin tezgâhlandığını öğrenmemiz için oldukça bir sürenin geçmesi gerekiyor. Çoğu kez iş gün ışığına çıktığında, iş işten geçmiş oluyor.
*          *          *
Diğer yanda, siyaseti etik değerlere bağlı olarak yürütmeye çalışanların seslerini duyurabilecek araçlardan yoksun olduklarını biliyoruz. İğneyle kuyu kazmaya çalışan bu Ferhatların duyan bilen az. Varsa yoksa medyanın sulandırılmış magazin haberleri gibi politika yapanların yaygaraları aktarılıyor ekranlardan ve sayfalardan.
Politikanın siyasal içeriklere göre değil de Deniz Baykal, Devlet Bahçeli ya da Recep Tayip Erdoğan üçgenindeki genel başkanlarla yürütülmesinin körüklenmesi gözleri kör eden bir araç olarak kullanılıyor.
Bu politika değil.
Bu olsa olsa oltadaki yemdir.
Biri diğerinden hiçte farklı olmayan bu üç lidere değil de, partilerin politik duruşlarına değer verdiğimizde değişecektir dünya.
İşte o gün geldiğinde; ne Deniz Baykal’ın videosu, ne Tayip Erdoğan’ın şeyhinin dizi dibindeki fotoğrafı, ne de Bahçeli’nin şehit cenazeleri üzerinden politik kazanç sağlaması bir anlam taşımayacaktır.
Her üçü de halkı yoksullaştırmacı kapitalizme kan taşıyan özelleştirmecilerin gerçek değerleri anlaşılabilecektir.
Umut, “başka bir dünya”yı kurmaktadır. Yoksa daha çok otuz iki kısım tekmili birden senaryolardan üretilen filmleri izleriz.
*          *          *
Bunları yazarken Baykal istifasını açıklandı.
İşte şimdi senaryo yazma zamanı. Herkes yazıyor ya, biraz da ben yazayım:
1. Baykal, CHP’nin yakında yapılacak olan kurultayında yeniden aday gösterilir ve de seçilir. Bu durumda Baykal CHP’lilerce aklanmış olur. CHP de oylarındaki biraz azalma ile müzmin muhalefet olarak kalır.
2-. Baykal siyasetten ayrılır. (Hiç inanasım yok bu olasılığa) CHP yola büyük olasılıkla Kemal Kılıçdaroğlu ile devam eder. Yeni bir umut oluşturur ama parti içindeki kargaşanın durulması oldukça uzun sürebilir. Bu kargaşa önlenebilirse CHP gelişebilir.
3- İyi saatte olsunlar, yeni bir oluşuma destek sağlarlar ve nurtopu gibi yeni bir partimiz olur. Hatta iktidar ortağı bile olabilir.
4- Baykal olayının faturası AKP’ye kesilir. AKP, toplumdaki saygınlığını yitirir. İlk seçimde iktidara veda eder. Böylece olayda tezgâh varsa, tezgâhlayanların istediği olur.
*          *          *
Bu olasılıkların hangisi gerçekleşirse gerçekleşsin bazı şeyler değişmez:
Özelleştirme talanı sürer. Yalnızca talandan yararlananlar değişir.
Sosyal devletin yok edilmesi süreci aynı hızla sürer.
Halkın yoksullaştırması devam eder.
Demokrasi yine düş olarak kalır.