ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

BİR ÖYKÜDÜR DİRENMEK
Yaygaranın arasında unutulan, unutturulmak istenen bir kanayan yarayı anımsatmak istiyorum bugün. TUZLA TERSANELERİNİ.
Başbakanların katıldığı, koskocaman lafların havalarda uçuştuğu törenlerle denize indirilen gemilerin görünmeyen, görünmesi istenmeyen arka planında ucuz emek, baskı ve kan duruyor.
Tersanelerde taşeron firmalara iş gördürülüyor. İşçilerin birlikte davranmasını, hak aramalarını önlemek için bulunmuş bir sistem bu taşeronlaştırma.
Her gün ölümle yüz yüze çalışan işçilerin hiçbir güvencesi yok. Aldıkları aylık ücret ise ortalama 750 Lira.
Çalışma koşulları zorlu. Belirli bir iş ve işyeri yok. Patronun her isteği yerde çalışmak zorundalar ki buna uzak iller de dâhil. Gözleri önünde ölen arkadaşlarının cesedi kaldırılmadan çalışmaya devam etmelerinin emredilmesi gibi durumlar da cabası.
Patronlar örgütlü. Sendikaları, birlikleri var. Dayanışmaları var. Paraları var. Arkaları, dayıları var. Daha daha önemlisi taşeron sistemini savunan hükümetleri çok oy alan cüce partileri var.
İşçilerin ise; ucuz işgüçlerinin yanı sıra umutları, aşkları, gelecek düşleri ve genç yaşta kararan yaşamları var.
Eğer bir işçi bırakalım sendikayı, bir işçi derneğine üye olmuşsa vay haline. Hiç beklemeden işinden olur. Zaten yaşamı boyu yoksulken bir de açlığa mahkûm olur.
İşe iyi yanından da bakabiliriz tabii. Artık tersanede çalışmıyorsa hiç değilse daha uzun yaşama şansı vardır. –Tabi kötü beslenme (siz beslenememe anlayın) nedeniyle yakalanacağı hastalıkları atlatabilirse.-
Bugünlerde yeni bir direniş öyküsü daha yazılıyor Tuzla Tersanelerinde. Bu kez kahramanın adı Zeynel Kızılaslan. İşinden atılmış bir tersane işçisi. Tuzla’da işten atıldığı tersanenin önüne kurduğu çadırında tek başına direniyor.
Zeynel Kızılaslan’ı özel yapan bir şey yok. O da tersanelerde çalışan on binlerden biri. Tek farkı var başına gelenlerin kader olmadığının farkında. Bu nedenle de Tersane İşçileri Birliği Derneğinin kurucularından.
*          *          *
İşin kara mizahını bir yana bırakalım. 1980 faşist darbesinin gerçek sonucudur bu örgütsüz köle yaşamı.
12 Eylül’le hesaplaşmadan bu ülke çalışanlarının karabasanı bitmeyecektir. 12 Eylül’le hesaplaşacak olanlar ise bu ülkenin emekçileridir. Yoksa AKP, CHP gibi 12 Eylül’ün zorla yaşamımıza soktuğu ekonomik sistemi değiştirmeyi değil gündemlerine almak, akıllarına bile getirmekten korkanlar değil.
Şimdi başımızı iki elimizin arasına alıp bir kez daha düşünelim. Ne bugünkü, ne de önerilen “Hukuk Sistemi” bu hukuksuzluğa karşı mıdır?
Biz hala “rahibe kıyafeti afişini kim astı” tartışmasıyla oyalanalım mı?