ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

MALA DAVARA ZARARI OLUR MU?
“Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU!
Tek başına
      yapayalnız
              karanlıklara
bırakılmış bir çocuk gibi
                                  bağıra bağıra
kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
               korkuyla yanarak
durup dinlenmeden konuşuyor.
Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU
çok korktuğu için
               çok konuşuyor!.”

Nazım Usta’nın çok bilinen bir destanından, “Taranta Babu’ua Mektuplar’dan bir bölümle başlamak istedim bugün.
Birileri gerçekten çok konuşuyor bugünlerde. Sanki ses yükselticiler yetmezmiş gibi avaz avaz bağırarak, ağzından tükürükler saçarak sesleniyor her gördüğü topluluğa.
“Ben en kudretliyim”, “dilediğimi yaparım”, “tükürdüklerini yalatırım” gibi sözleri bir yerlerini yırtacak gibi yükseltiği sesiyle ünleniyor.
Bu kudret gösterisinin altını kazırsanız, ortaya oyuncağı alınmış bir çocuğun korkusunun yattığının çıktığını görürsünüz.
O, demokrasiyi; parmak sayısıyla belirlenen bir oyun olarak algılamıştı. Yıllardır da ne güzel oynanıyordu oyun. Yirmi dakika konuş; sonra kaldır parmak, indir parmak. Oh ne ala memleket.
Oysa şimdi yaramaz çocuklar çıktı ortaya. “Yağma yok” demeye başladılar. Demokrasinin; daha çok sokak eylemi olduğunu, parmak hesabına gelmediğini koydular ortaya.
“Ben izin vermezsem, güneş bile doğamaz” diye düşünmeye başladığı anda karşılaştı biri yaşamın gerçeğiyle.
Bu nedenle bağırıyor Mussolini gibi.
Bu nedenle çok konuşuyor.
Bu nedenle hem gereksiz, hem de içeriksiz bağırıyor.
Bu nedenle hiddeti ve de sokaklarda uyguladığı şiddeti.

Çoook eski olmayan yıllarda Anadolu yolsuz ve yokluğu bugünkünden çok daha fazla yaşarken geçmiş bir olay var. Olasılıkla Doğu Karadenizde, Artvin yörelerinde geçtiği anlatılır. (Ben de Artvin kökenliyim.)
Köyden kente inmenin çok zor olduğu yıllardır. Birkaç hayvanını satmak için kente iner köylümüz. Pazarda hayvanlarına müşteri beklerken bir ezan sesi yükselir semalara.  O güne dek ezan duymamış (yaylada hayvanlarıyla ömür tüketmiş) köylümüz şaşırır ve korkuyla sorar yakınındaki birine:
‘Nedir bu bağırtı. Ne oluyor’ diye.
Yanıt ‘Ne bağırtısı ulan. Bilmiyor musun ki ezan okunuyor.’ Olur.
Ezanı bilmeyen köylümüz yine korkarak sorar:
‘Bunun mala davara bir zararı var mıdır?’
‘Yoktur, ne zararı olsun” der kızgınlıkla yanındaki.
‘Ehh, bağırsın o zaman, bağıracağı kadar’ der.
O yıllarda şimdiki gibi inançlılık, yobazlık boyutlarında olmadığından bir araba dayak yemez köylümüz.

Şimdi birileri bağırıyor ya.
Umarız mala davara zarar vermez.