ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

CIK DEYOZ, DUYMEYON MU

Bir haftadır Sinop'tayım. Karadeniz'in o doyumsuz hazanlarının en güzel yaşandığı yerlerden birinde. Ormanın insanı büyüleyen renklerini, denizin neredeyse ağaçlara sarılan dalgalarını, Derelerin saydam sularının süzülüşünü izledim.
Bu bölgeye özgü özlediğim tatları tattım. Karasu'nun (Erfelek'in) o dillere destan kestanesinden yedim. İki üniversitenin incelemeye aldığı, "don pekmezi"nin ham maddesi de olan kış armudundan tattım. Büyük olasılıkla tadını bırakalım bir yana adını duymadığınız iki meyve; üvez ve yabani hurma yedim.
Üvez denilence akla ilk gelen at sineğini bırakın bir yana. Üvez; fındıktan biraz iri, cevizden küçük bir meyve. Yanlış anlaşılmasın, sert kabuklu değil, kabuğuyla yenilebilen bir meyve. Kendine özgü bir tadı var. Ben yemeğe doyamam.
Yabani hurma ise yine orta boy fındık büyüklüğünde. Arap hurması ile bir ilişkisi yok. Trabzon ya da cennet elması (hurması) olarak bildiğimiz meyvenin yabanisi olduğunu sanıyorum. Özellikle dalında kurumuş olanını yemenizi öneririm.
Amacım sizi özendirmek, ağzınızı sulandırmak değil elbette. Yediğim nokulları ve kulaklı hamurları da yazmam gerek yine de. Kulaklı hamur, mantının Sinop'taki adı. Ne yazık ki şimdilerde yerini "mantı"ya bırakmış.
Deniz de cömert bu yıl. Hamsinin kilosu bir liraya kadar inmiş. Kırmızı etin kilosunun otuz lirayı aştığı günümüzde, burada palamutun kilosunun beş lira dolayında olduğunu gördüm.
Sinop'ta yaşayan on yıllardır görmediğim birçok dostumu gördüm. Bu güzelliklerin ve tatların bulunduğu yerde insanların mutlu olduğunu düşünürsünüz değil mi? Ne yazık ki, durum öyle değil. Gördüğüm, konuştuğum tüm insanlar endişeli ve biraz da umutsuz. Endişeli olmalarını anlayışla karşıladım ama umudun her zaman olmasından yanayımdır.
Cennetin bu dünyada kendiliğinden kurulduğu bu bölgenin insanlarının endişelerinin kaynağı belli. Hükümetin -siz devletin anlayın- akıl almaz, azıcık düşünebilen herkesin ancak şaşkınlıkla karşılayabileceği uygulamaları: Santraller.
Sinop'u gözden çıkarmış devlet. Yetmemiş tüm Karadeniz’i çıkarmış gözden. Oysa biliyoruz ki küresel ısınmanın Ege'yi ve Akdeniz'i çöle dönüştürme olasılığı çok yüksek. Elimizde kala kala bir Karadeniz bölgesi kalacak. Üstelik bu çok uzak bir gelecekte olmayacak. Otuz ile elli yıl arasında gerçekleşeceğini söylüyor bilim insanları.
Sevgili devletimiz Sinop'a torpil geçmiş! Üç tane termik santral planlıyor Sinop'a. Üç termik santralin yanına bir de nükleer santral gerekir elbette. Eeee, yüce kutsal devletimiz onu da esirgemiyor Sinop'tan. Duman ve kül yok edemezse bu güzelliği, radyasyon tamamlasın gerisini diye düşünmüş, sağolası.
İnsanlar karşı çıkıyor elbette.  26 Kasımda Gerze alanı almadı termik santral karşıtlarını. Sağır kulakların duymamakta ısrar ettikleri çığlıklar yükseldi bir kez daha. İSTEMİYORUZ. Belki başka türlü söylersek anlaşılır diye Ayancık'tan gelen dostlar, kendi şiveleriyle yazmışlardı karşı çıkışlarını: "CIK DEYOZ, DUYMEYON MU?
Bu cennetin insanları mutsuz. Bu cennetin insanları umutsuz. Bu cennetin insanları gelecekleri için endişeli. Çok iyi biliyorlar ki; önlemezlerse, önleyemezlerse bu santral belalarını ortada ne cennet kalacak, ne de o doyumsuz tatlar.
Duyun bu çığlıkları paranın sağır ettiği kulaklar. Duyun ve durdurun bu katliamı

 

 

Blog Stats
tekil görüntülenme