ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

                 

          YA İSLAM RÖNESANSI, YA …..

          Kapitalizmin metropollerindeki terör eylemleri tüm dünyada büyük yankılar yapıyor. Oysa aynı tür eylemler üçüncül ülkelerde ise sıradan.

          Vahşetin kaynakları çeşitli olsa da, giydirilen kılıf iki tür. Irkçılık ve dincilik.

          Hıristiyanlık kendini 15. Yüzyılda yeniledi. Reform hareketinin sonunda teokratik bağnazlık geriledi, bilim öne çıktı. Bu durumun etkisiyle takip eden yüzyıllarda büyük teknik gelişmeler sağlandı. Teknik gelişme üretim biçimini değiştirdi, bu da sosyal yapıda burjuvazi adını alan egemen sınıfı ortaya çıkardı.

          İslam dünyasında bu tür gelişmeler yaşanmadı. Evet, teknikteki gelişmeler bu ülkelere de ulaştı, üretim biçimi de bir biçimde değişti ama bunlar içsel bir dinamikle oluşmadığı için bilimsel gelişmelere yol açmadı. Bilimsel akıl oluşmadı.
Türkiye, cumhuriyetle birlikte bilimsel bir hamle yapmak istedi. İçsel dinamiklerden yoksun olsa da bu bilime yöneliş belirli bir sosyal yaşam değişimine neden oldu.

          Gelelim tüm bu gelişmelerin dışında kalan İslam dünyasına. Asrı saadet diye adlandırdıkları Peygamber döneminin hemen bitiminde görece seçimlerle iş başına gelen dört halife dönemi başlıyor. Bu dönemde başa geçen üç halife öldürüyor. Öldürülenlerin yerine öldürenler halife seçiliyor. Buna peygamberin torunlarının kafalarının kesilmesini de ekleyelim. Yani daha İslamiyet’in kuruluş aşamasında kan ve terör var.

          Emevilerden Abbasilere, Selçuklulardan Osmanlılara bir katliam tarihiyle karşı karşıyayız.

          Günümüz İslami terörüne “İslam’la terörün ilişkisi yoktur” saptamasının gerçekle nasıl ilişkilendirildiğini anlayabilmiş değilim. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Gerçek suratımıza bir tokat gibi çarpıyor. Başımızı kuma gömerek gerçeği değiştiremeyiz.

          İslamiyet kendini yeniden değerlendirebilmeli, kutsal kitabını bir katliam fermanı olmaktan çıkarabilmelidir. Başka bir değişle İslamiyet, kendini reforme etmekle karşı karşıyadır. Ya bu reformu başaracaktır, ya da giderek daha kanlı bir duruma gelerek marjinalleşecektir.

          Bence bu kanlı gidişin sonu “İslam rönesansı” olacaktır. Çünkü bilimsel gelişmenin karşısında bağnazlığın kazanma şansı yoktur. Yani Müslümanlar ne kadar direnç gösterirse göstersin, İslam bağnazlığının bugünün dünyasında yeri yoktur.

          İslamiyet’in değişik bir yorumu olarak batınilik, islam rönesansı için bir başlangıç referansı olabilir. İnsan sevgisini ve doğaya saygıyı öne alan, hurafe ve saçmalıklardan arınmış bir dinin günümüz dünyasında yer bulabilmesi olasıdır. Hala, “altı yaşındaki kızlar evlenebilir” fetvası veren yobazların dininin yaşayabilme şansı yoktur.

          İslamiyet kendini formatlayıp, güncellemek zorundadır. Bu güncelleme elbette hayli sancılı olacaktır ama ne yapalım ki, sancısız doğum yoktur. Toplumun inanışlarıyla yüzleşmesi kaçınılmazdır.

          Türkiye 4+4+4 eğitim sistemi ile ters bir yola sapmıştır. Zorunlu din derslerinin yanı sıra, yarı zorunlu teokratik öğretinin eğitim sistemimizin temel taşı yapılması, İslam Rönesans’ına ayak diremeyi getirmektedir. Türkiye’nin bu aymaz kafalarca yönetiliyor olması; İslam dünyası açısından bir talihsizlik, ülkemiz açısından ise tam bir karabasandır.

          Nasıl Çernobil nükleer kazasının etkileri otuz yıl sonra, özellikle Karadeniz bölgesindeki yoğun kanser ölümleriyle ortaya çıkıyorsa, 4+4+4 teokratik eğitimin etkileri de yıllar sonra terör olarak bize geri dönecektir.