ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

         Ülkemiz İslamcıları; ellerinde hiçbir araştırma sonucu olmadan, doğruluğu su götüren “yüzde doksan dokuzu Müslüman olan ülkemiz” diye söze başlarlar. Çoğunluğun Müslüman olmasının dayanılmaz hafifliğini görmezler. Olsun. Konumuz bu değil.

         Konumuz yaklaşık 13 yıldır birincil kimliklerini Müslüman olma üzerinden tanımlayanların iktidarında ülkemizde ve tüm dünyada Müslümanlığın değer yitimi.

         Müslümanlar politik sahneye çıkarken sosyalistlerin değerlerine, Müslümanlık değerleri adını vererek sahip çıkmışlardı.

         Hak, adalet, barış, hoşgörü, nezaket, eşitlik gibi kavramları kendilerinin yaşama egemen kılacaklarını söyleyerek politik iktidara tırmandılar.

         Şimdi bu kavramlara ve yaptıklarına bakalım.

         Sınav sorularının çalınması bu iktidar zamanında yaşandı. 17-24 Aralık da öyle.  Bu onların hak ve adalet anlayışının ne kadar olduğunu gösterdi.

         Ülkemizin içindeki durum, çevremizi saran tüm ülkelerle açık savaş ya da artmış gerginlik ortamına düşürülmemizden sonra artık “barış” sözcüğünü bile ağızlarına bile alamaz durumdalar.

         Hoşgörü ve nezaketi “gezi” de, “Allah yarattı demeyeceksiniz” emriyle yerle bir oldu.

         Biliyorum şimdi diyeceksiniz ki; “Tüm bunlar doğruysa, ülkede yaşayanlar neden hala bunları yüzde ellilerle iktidarda tutuyor?”

         Bu soru üzerine kitaplarca yanıt yazılabilir. Benim söyleyeceğim bu değil. Ben diyorum ki; “2012 ile 2015 karşılaştırıldığında:

  1. Günümüzün dindar, muhafazakâr insanlarına güven ne durumda?
  2. Her dindar topluluk (cemaat) diğerini suçluyor. Dün et tırnak olanlar, bugün kanlı bıçaklı. Bu durumda toplumun bunlara güveni ne durumda?

         Bu sorulara olumlu yanıt verebilecek kişi varsa susmasın söylesin.

         Yalnızca ülkemizde mi değer yitirme süreci? Haydi, bir bakalım dünyaya:

         Ortadoğu’da birbirlerini boğazlayan, ortalığı kan gölüne çevirenlerin tümü bunu Müslümanlık adına yapıyor.

         Suni ve şii ayrımı. Vahabi, Selefi, Harici ana kollar. En irileri Hamas, Hizbullah, Işıd, El Kaide, Boko haram, El nusra olan irili ufaklı yüzlerce silahlı yapı.

         Günümüzde hala köle ticareti yapanlar ve savunanlar.

         Dokuz yaşında bir kız çocuğuyla 60 yaşında bir ahlaksızın evlenebilmesinin uygun olduğunu söyleyen sapıklar.

         Canlı bomba olarak kendini patlatıp, yüzlerce masumun ölümüne neden olduğu halde cennete gideceğine inanan manyaklar.

         Daha yüzlerce, binlerce benzeri sapıklıklar sayılabilir ama hiç kimse bunları yapanların kendilerini Müslüman olarak tanımladıkları ve eylemlerini Müslümanlık adına yaptıklarını söylediklerini inkâr edemez.

         Şimdi bu yazıyı okuyan sıradan Müslümanların itiraz seslerini duyar gibiyim. Tümünün “Müslümanlık bu değil” dediğini biliyorum.

         Eğer Müslümanlık; Ankara ya da Paris’in ortasında kendini patlatarak yüzlerce kişinin ölmesini onaylamıyorsa, neden sessiz kalınıyor?

         Cizre’de, Sur’da, Nusaybin’de ve diğerlerinde “sokağa çıkma yasağı” adıyla uygulanan vahşeti görmüyorsa, neyi görecek bu Müslümanlar?

         Haklı olarak başörtüsü eylemi yapmak için sokakları dolduranlar, neden bu kıyımlara karşı gıkını çıkarmazlar?

         Ben Müslümanlık konusunda uzman değilim. Sözlerim yalnızca sıradan bir gözlemcinin görebildikleri. Ama insaf edin biraz. Mars’ta var olduğu saptanan suyla abdest alınıp alınmayacağını koca koca televizyonlarda, ciddi ciddi tartışanların yukarıdaki konuları es geçmesinin bir nedeni yok mudur?

         Sahi; Bana, “dünyanın filan yerinde, insanlığın hayran olduğu bir Müslümanlık var” diyebileniniz var mı? Hani Müslüman ülkelerden kaçanlar hep Avrupa’ya kaçıyor da.
.

good hits