dumansızlar
SESLİ EDEBİYAT DERGİSİ
PUSULARDA BEKLİYOR ZAMAN
Zübeyde SEVEN TURAN
Bir romanı bir öyküyü okumaktan, anlamaktan dahası anlatmaktan daha zordur şiir kitaplarını kavramak! Söylenenin ötesinde söylenmeyeni aramak, söylenendeki karşıtlıkla buluşmak; kendi duygularımızla şairin duygularının yüzleştirilmesidir yapılan!
Şevki Özdemir’in şiir ırmağına girip derinliklerine doğru kulaç atmaya çalıştım. Dizelerinde dolaşırken bir sözcük sağanağına tutulduğumu söylemeliyim önce. Çoğu yakın durduğum Anadolu insanının dilinde dolanan ışıltılı sözcükler! Salt düşlem gücünden değil daha çok yaşamdan beslendiğinin imini veriyor okumaya başladığınızda. Tazelendim ne diyeyim!
Onca zamandır tanışırız nereli olduğunu bilmiyordum. Bu sağanaktan sonra özgeçmişine bakma gereği duydum. Onu yaratan toprağın rengini görünce şaşırmadım. Yer yer insanı sarsan dizelerinde yaptığım yolculuğa çevireyim yüzümü.
“Gel ayvazın olayım/ Işığının fırfırından aylalar yapayım/ Her dem bir filintaya/ Her dem kendine koşan/ Her dem bahardan inen bir çocuğa/” dizelerinde akışkan bir su gibidir söylemi. Bu akışkanlıkla büyütür içindeki çocuğu. Yerel söylemlere çokça tutunur, iyi de eder. Çünkü dilinde eğreti durmuyorlar; aksine çok yakıştığını, kendine özgü yakıcı bir tınısı olduğunu söylemeliyim. Taşlar yerine oturmuş! Yine aynı şiirden;
“Allegro çal barba/ Koşmaların arşesine yıkılsın şu solum,” söylemindeki su sesini nasıl da yakından duyuyor okuyan.
“Art odanın/ Şakayığı olayım bana gel/ Billur gibi şakıyayım/ Narına nefsimi katayım/ İbibikler ötsün bağrımda,” dizelerinde, seslerle görüntüyü aynı gergefte işleyen bir nakış ustası şair! Yöresel renklerle bezeli nakışlar. Öyle kimyasal boyalar aramayın; doğasından gelen kökboyası olsa olsa…
Yalından imgeler dökülür dilinden. Öyle zorlamalı değil yaşamının çatısından dökülür bir bir! “Kadınların elleri/ Gibi okşar harımı”, “Bir yalvaç gibi/ Bekler simsarı”
Hüznün ayaklarına dolanır durduk yerde, “Kommagene’de/ Birkaç dakikalık trahomlu pazarlıklarda/ Göç yolu fiyatına satılır yıllar/ ve insanlar on çocuklu/ Sandıklarını bile dizmeden/ Tutar varoşları” dizelerindeki yakıp kavuran bir yelin içinden siyah beyaz olduğu denli yükü hüzün bir fotoğraf yansıyıverir belleklerimize. Dahası karıncaların zılgıtı dolar kulaklarımıza… Toplumcu gerçeklikten yola koyularak, toplumsal kaygıların, en yalın haliyle dizelere yansımasını görürüz. Yaşadığı zamanla hesabı vardır şairin. Zamanın doğurduğu sorunsalın ardındadır hep!
Symrna şiirinde, Aydan gün sağar şair. Anadolu’ya döner yüzünü. Bir başka söylemle bi yanı Anadolu’dur hep! “Sesimizin pulluğunda/ Yır sürer/ Dibeğinde döveriz/ Aortlarda saz çalar/ Ağıllara har küreriz/ Yaramızdır Anadolu” dizelerindeki yakıcı sıcaklık donatıverir yanımızı yöremizi. Ve o sıcaklıktan hoş bi geçişle Homeros’a uzatır elini; “Homeros yanığı şiirlerimiz/ Ran akar deltamızda/ Yatağına sığmaz denizlerimiz” diyen şair Homeros’a gelir de küplerini kırıp anıların, yıldızlar yapmaz mı? Kollarında büyütmez mi sevileri?
Ve doğduğu toprakların kuzeyine uzatır ellerini. Çayı erguvanla buluşturur; Kemençeyi yoldaş eder yöresinin sesine. Artık Türkiyelidir şair dahası dünyalıdır evrensele aralar penceresini!
Sözün burasında söylemeliyim ki, Pusularda Bekliyor Zaman şairin ilk ve tek yapıtı. Zamana takılmış biri olarak düşündürdü beni bu isim. Belki de halin aynadaki yansımasıdır ne diyeyim!
İlk kitaplardaki coşku seli bu yapıtta da önüne katıp hepimizi götürecek denli fazla… Ama ilk kitaplardaki duraksamaya hiç rastlamadığımı söylemeliyim. Şiir ırmağı beslendiği derelerle büyüyerek duraksamadan kendinden emin bir biçimde akıyor yatağında. Şunu da çıkarsaydı diyebileceğim sözcük sayısı oldukça az (Suküt, tevekkül). Halk motiflerinden çokça besleniyor. Anlamları varsıllaşmış bir sözcük şenliği baştan sona! Bu savrukluk olarak algılanmamalı. Aksine sözün en damıtık hali olarak yansıyor okuyana. Dahası sözcükleri anlamı çoğaltarak salıyor günışığına.
Anadolu toprağından beslenenler bilir, çokça ışıltılı sözcüklerle konuşanlara ve sözü gediğine koyanlara dilotu yemiş, derler. Bu söylemi Şevki Özdemir için söylemeliyim. En çok hangi dize için mi? İşte; “Kuşlar mavideki kumamız”, “Kahrımın goncası”, “Buz kokuşlu viranem”, “Çalıklarına sürgün/ Çalıyorum Ardahan” dizelerindeki parıltı ve anlam zenginliği ışıldıyor şiirin özünde!
Günümüzde yazmaya soyunmuş nice yazınerinin bir kez bile başvuramadığı giderek varsıllaşan sözcüklerden örüyor imgelerini. Dupduru bir derenin dibindeki çakıltaşları gibi parıldıyorlar yerlerinde.
Koca bir yaşam diyebileceğimiz tek dizelere rastlıyoruz şiirlerde. “Gün yıkılır darasına,” Bir dünya dize değil de nedir?
“İnancın yağmalandığı yerden kerbela/ İçinden muharrem geçiyor/ Kuluncuma batıyor nidaları” söylemindeki vurgu ve algılarıyla yaşama duruşunu sergiliyor şair. Yergilerinde de tepkilerinde de öyle fazla yükseltmiyor sesini. Sözün gücüne güveniyor, keskinliğine de!
Bunları bana yazdıran dizelerin şairini tanımasaydım, öncelikle doğum tarihine bakardım. Kırklı yaşlarını süren bir insanın içinden akan şiir ırmağını varsıllaştıran birikimi çarpıyor yüzümüze gözümüze. Ben’le yola koyulan zaman yitirmeden biz’le buluşup çoğalan biri de aynı zamanda.
Birini diğerinden önceleyemediğim çarpıcı dizelerle bezeli Aşk şiirine vuruldum.
Yürek yanmayınca dil söylemezmiş!
“Aklın kaynağını aşındıran direnç/ Stepleri yutan ejderha/ Sensin felsefenin aynasında// Mülkiyeti sorgulayan uçarı/ Emeğin sümbülünü besleyen derviş/ Kokarcayı arındıran derya/ Bakireliğin beyazı” , “Hiçliği hançerleyen nehir/ Sesimizi güneşe taşıyan onur” dizeleriyle güçlü bir gönderme yapıyor okuyucuya. Bunları okuyunca aşk böyle tanımlanmamıştır, demekten alamadım kendimi.
Antep’ten Üsküdar’a, Ardahan’dan Adıyaman’a bir gezgin yürek şair!
“Bir annenin çığlığı/ Gökyüzünün babilini vurur mu?” dizelerini güçlendiren şairin çığlığıdır. Dahası her dile, her dine döner bu çığlıkla yüzünü!
İlk kitabını yayımlayan şair Sevgili Özdemir’in kimi dizelerinde Hasan Hüseyin Korkmazgil’in sesini duyduğumu söylemeliyim. Düzovadan yola koyulsa da ansızın gürleyen sesini! Kimi tek dizeyle bile duyuruyor bu sesi.
Şairi en iyi tanımlayan dize de, “Emeğin sümbülünü besleyen derviş” olmalı, diye düşündüm. Bir de “gibi” sözcüğünü çok sevdiğini söylemeden geçemeyeceğim!
Zaman pusularda bekleyişini sürdürmeli bence, şairin yüreği de kanamayı… Dönüştürmenin ustası Şevki Özdemir! Şiir ırmağının yatağını giderek genişleteceğinin imini veriyor bu yapıtta! En güzel şiirini henüz yazmadığını duyumsuyorum! Söyleyecek sözü var şairin.
Kalemin hiç susmasın şair dostum Şevki Özdemir!
Ocak/ 2007 İZMİR
[email protected]