dumansızlar
SESLİ EDEBİYAT DERGİSİ
OĞUZ TÜMBAŞ'IN "KÜŞÜM ÇINLAMASI"
Oğuz Tümbaş'ın "Küşüm Çınlaması" adlı şiir kitabı geçtiğimiz ay yayınlandı. Kitaba ilişkin Nail Uyar'ın değerlendirmesini sunuyoruz.
KÜŞÜM ÇINLAMASI
Şair-yazar Oğuz Tümbaş'ın Şubat 2011 tarihinde "Küşüm Çınlaması" adlı dördüncü şiir kitabı "Nezih-er Yayınları" tarafından okurlara sunuldu. Kitap üç bölümden oluşturulmuş: Ayrıntılar Sapağı (21 şiir), Şiirle öpüşen dizeler (8 şiir) ve Aklımdaki Kentler (8 şiir).
"Düş, Gerçek ve Ayrıntılar" adlı şiirinin bir yerinde "güzel insanlar öldü ne yazık/ kulağımızı tıkadık yalnızlıklarına/ bıraktık ellerini... İçimizde büyük boşluk" dizelerinde dostlarımıza vefasızlığımızı ne güzel dile getirmiş. Onları kaybedince içimizde büyük bir boşluğa düştüğümüzü yine Tümbaş anımsatıyor bize. Yine aynı şiirin bir yerinde "göremediler/ yurtsever bahçelerinde fidan diken/ çocukların sevdalarını" dizelerinde yöneticilerimizin gerek geçmişte ve gerekse hâlâ günümüzde ülkelerinin bağımsızlığı için savaşım veren gençlerimizi anlamadıklarını, daha doğrusu bilinçlice anlamak istemediklerini ortaya koyuyor.
"Yaşam Çağrıları" adlı şiirinin bir yerinde "barış fidanları dikelim dağlara / haydi" diyor. Bu dizelerinde gerek ülkemizde, gerekse dünyada etnik kimlik üzerinden tartışma, kavga çıkaranlara; barış ortamını baltalamak isteyenlere sesleniyor. Özellikle 12 Eylül'den sonra, etnik kimliklerin kaşınarak kardeşlik ve dostluğun baltalanmaya çalışıldığı şu günlerde böyle söylemlere ne çok ihtiyacımızın olduğunu ortaya koyuyor sevgili Tümbaş.
Bence kitaptaki en güzel şiirlerden birkaçı olan "Baba" şiirinde küçük yaşta babalarını kaybetmiş çocukların sıkıntılarını (Bu sıkıntıları kendisi de yaşamış olmalı ki şiiri bu denli duygu yüklü) "babalar da ölür bir gün/ annelerden önce/ tümceleri eksik kalır/ çocukların öksüz sözlüğünde" Eksik kalan tümceler hiç şüphesiz ki babaların çocuklarına söylemek isteyip de gelenekler nedeniyle söyleyemedikleri sözlerdir. Anadolu'da kaç baba vardır, şöyle çocuğunu içinden geldiği gibi sımsıkı kucaklayıp, sevip okşayan? Aslında içleri hep kaynar; ama bir türlü dışa vuramazlar. Gelenekler öyle karar vermiştir: Çocuk içten sevilir. Sevgiyi dıştan gösterirsen çocuk şımarır, asi... olur(!) Bizim toplumumuz, insanın çocuğunu sevmesini bile yadırgıyor... Bize sevmeyi, gülmeyi değil; hüznü ve korkuyu öğretmişler nedense. Bu böyle gitmemeli. Buna bir dur diyen çıkmalı. Özellikle, kızını kucaklayıp seven kaç baba vardır? Bizim insanlarımızın sevgiye ihtiyacı var, sevgiye. Çarşı-pazar yerlerindeki insanların yüzlerine bir bakın... Genelde çoğunun yüzleri asık. Nedendir bu acaba? Oturup düşündük mü hiç?
"Ah Ben Hüzünler Makamından..." şiirinin bir yerindeki şu dizelerde baba sevgisinden yoksun bir çocuğun duygularını içtenlikle ne de güzel dile getirmiş. "küçük bir çocuk kirpikleri ıslak/ suları avuçluyor eski pınardan / babasına kırık/ kucağına alınmamış sevgiyi bilmiyor/ bütün karanlıklara düşman" Türk aile geleneğinde sevgi eksikliği genellikle babalarda görülür. Bu da bir önceki paragrafta belirttiğim gibi geleneksel aile yapısından kaynaklanır. Şahsen bunu ben kendimde de çok hissettim. Ben, babamın beni kucağına alıp, sevdiğini, başımı okşadığını, bağrına bastığını hiç hatırlamıyorum. Sevgili Tümbaş yalnız benim değil, benim gibi çocukların ortak sorunlarını dile getirmiş. Sevgisiz veya eksik sevgiyle büyüyen çocuklar kanımca bu yüzden hırcın oluyorlar.
"Hüzün İstasyonu" şiirindeyse kendisi üzerinden dostlara vefasızlık edenlere haykırıyor. Haksız da değil. Nerede o dost yüzlü gülücükler saçan dost bildiklerimiz. İyi günlerimizde yanlarımızda olup, kötü ve dar günlerimizde ortadan kaybolanlar, bizi görünce başlarını çevirip görmezlikten gelenler. Vayyy! Düşmeye gör. Gerçek dostlar bir elin parmak sayısını asla geçmez. "unutulmuşluk isyan ediyor içimde/ herkesin yüzünde sis perdesi" diyor Tümbaş. Evet, sözde dost bildiğimiz birçok insanın yüzünde sis perdesi vardır. Perdeyi kaldırdığında yine sahte sevgi ve gülücükle karşılaşırsın. Sevgili Tümbaş'ın zaman zaman umutsuzluğa kapıldığını görüyoruz. Hangimiz kapılmıyoruz ki? Şiirin sonunda, şairin hüzne teslim olmadığını, içinde hep bir umudun var olduğunu (ki bizi ayakta tutan budur) anlıyoruz. Öyle olmasaydı yaşamın anlamı olmazdı. Bizi yaşama bağlayan, içimizdeki umuttur. Nazım'ın dediği gibi "yeter ki kararmasın/ sol göğsünün altındaki cevher" Evet, o cevher bir kez karardı mı iflâh etmez (onmaz) insan.
"Güvercin Avlusu..." şiirinin bir yerinde "yanlışa geçit veremem/ gülüşü hain olana sözüm var" diyor. Burada doğrunun, hakkın, haklının, mazlumun yanında olmamız gerektiğini belirtmekle kalmıyor; aynı zamanda sahte dostları, hainleri de ortaya çıkarmamız gerektiğini belirtiyor. " Bu ülkede, namuslular da en az namussuzlar kadar cesaretli olmalıdır." diyor İsmet İnönü. Evet, cesaretli olmalıyız. Yanlışlara geçit vermemeliyiz. Oğuz Tümbaş'ın dediği gibi.
"Güle Çalışan Şairler" de Ceyhun Atuf Kansu'yu, Kemal Özer'i, Ayhan Can'ı, Refik Durbaş'ı, Hidayet Karakuş'u, Sincanlı Abdülkadir Budak'ı şiirleştirerek kısa ve öz olarak anlatmış. Çok başarılı bulduğum şiirlerinden biri de bu. Şairleri anlatan bu şiirden bir bölümünü alıntılasam diğerlerine haksızlık ederim korkusuyla alıntı yapmadan geçiyorum.
Küşüm Çınlaması'nda çiçekler ve renkler de başarıyla kullanılmış bence. Sevgili Tümbaş, şiirlerinde çiçekleri ve renkleri ustaca kullanan ender şairlerimizden biridir desem pek abartmış olmam heralde. Her şair ve yazarda olduğu gibi, doğup büyüdüğü kent olan Oğuzeli'nin de Tümbaş'ın dünyasında önemli yeri var. Nasıl olmasın ki adını bile doğup büyüdüğü kentten almış. Yani Oğuzeli'nin Oğuz'unu almış. Böyle bir şans kaç şair ve yazara nasip olur?
Sevgili şair, yazar ve şiir severler, Oğuz Tümbaş'ın dördüncü şiir kitabı olan "Küşüm Çınlaması'ndaki şiirlerini severek okudum. Okumadıysanız, okumanızı öneririm. Her şiir kitabını şiir çocuğum diye söyleyen değerli şaire, daha nice güzel şiirlere imza atması için sağlıklı uzun yaşamlar dilerim. Kalemin susmasın, susturulmasın... 29 Mart 2011
12 Nisan 2011