Skip to: Site menu | Main content

ALİ GENÇLİ

ÖZGEÇMİŞ


1954 Yılında Keşan'da doğdu. Edirne Erkek Öğretmen Okulu'nu 1974 yılında bitirdi. Bir yıl Küre ilçesinde öğretmenlik yaptı. 1976 yılında girdiği, İstanbul Atatürk Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümüne iki yıl devam edebildi. Okulu bırakmak zorunda kalınca, Devrek ilçesinde yeniden göreve başladı. 1976 -1978 yılları arasında öğrencilik yıllarında, Beyoğlu'nda bir figüranlık bürosunda çalıştı.

Elliye yakın filmde figüran olarak rol aldı.
Sinema Emekçileri Derneği kuruluş çalışmalarına katıldı. Öğretmenliğe döndükten sonra, Devrek'in çeşitli köylerinde, 1980 yılına değin çalıştı.
   Aynı dönemde öykü ve şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlandı. 1980 yılından 1987 yılına değin, Bandırma ve Manyas ilçelerinde görev yaptı. Daha sonra atandığı, İzmir'in Konak ilçesinde çalışırken 1984 yılında kendi isteğiyle SHÇEK Bandırma Çocuk Yuvası'nda göreve başladı.
Öğretmen ve yönetici olarak görev yaptığı bu kuruluştan,1998 yılında ayrıldı. Yeniden Bandırma Edincik beldesinde başladığı öğretmenlik görevinden, 2001 yılı Eylül'ünde emekliye ayrıldı.
1996 yılında düzenlenen,"Bandıma l.Çevre Kurultayı"nda açılan çevre fotoğrafları karma sergisine katıldı.
2000 yılında, 14.Uluslararası Bandırma Kuşcenneti Kültür ve Turizm Festivalinde "Günbatımı" adlı ilk kişisel fotoğraf sergisini açtı.
2004 yılında, Didim 9.Barış Şenliği etkinlikleri içinde düzenlenen "Barış Resimleri ve Şiirleri" adlı karma serginin şiir ve fotoğraf bölümüne katıldı.
  2005 Yılında "Geçmişin İzdüşümü" adlı nostalji yayınlar sergisini açtı.
1999 yılında yayınladığı "ACININ YÜREKTEKİ İZDÜŞÜMÜ" adlı şiir kitabının ilk basımı tükendi.
  "YÜREĞİM ENKAZ ŞİMDİ" adlı kısa öyküsü Aykırısanat Dergisi'nin 2004 kısa öykü yarışmasında "özel jüri ödülü"ne layık görüldü.
"Adıyitikşiirler" adlı ikinci şiir kitabı kibetike eskibetikevi tarafından , Eylül-2003 tarihinde yayınlandı.
Ekim 2005 yılında "Didim Şiir Atölyesi"ni kurdu ve Didim Belediyesi-Dim-Der'in 2005-2006 Kültür Etkinlikleri içinde Didim'de bir çok ilkin gerçekleşmesine katkıda bulundu.
Bestekar Işıltan Uşaklıgil ile birlikte "DİDİM BARIŞ MARŞI"nı
hazırladılar. İkili ayrıca Didim ile ilgili bir çok beste çalışması gerçekleştirdi.
Didim Belediyesi Gönüllü Basın ve Kültür Danışmanı olarak birtakım kültür etkinliği projesini gerçekleştirdi, bir süre Didim Belediye Dergisi Editörlüğü'nü üstlendi.
 Ocak-2006'da "DİDİM&BELEDİYE 2005" adlı 3. fotoğraf sergisini açtı.
  Mayıs 2006'da "Her çocuk Bir Evrendir" adlı çocuklara şiirler kitabı yayınlandı.
  Didim 11.Barış Şenliği içinde düzenlenen karma şiir ve fotoğraf sergisine katıldı.
 "KEHANETLER ÜLKESİ DİDYMA" adlı belgesel'de mimar paionios'u canlandırdı.
Milet ve Apollon Tapınağı!ında Hıstory Channel için çekilen "AYASOFYA" adlı belgeselde Jüstinyen'nin generallerinden birisini oynadı.
  Didim'in  yerel gazetelerinden "Gazete 2000" de "SIRADIŞI" köşesinde haftalık yazılar yazmaktadır.
Didim'deki diğer yerel gazetelerde de çeşitli çalışmaları yayınlanan Ali Gençli, İMBİK ve "Didim'de ÇOCUKÇA" adlı aylık iki şiir seçkisini hazırlamaktadır.
  2004 Yılında katılmaya başladığı buluşmalara "DUMANSIZ GÖNÜLLÜSÜ" olarak katılımını sürdürmektedir.
Halen Didim'de yaşamını sürdürmekte olan Ali Gençli, evli ve iki çocuk babasıdır.

 

 

ERKEN OLDU VEDALAŞMAMIZ
Yaşam  içimizden geçer gider, her takvim yaprağıyla birlikte biraz daha eksiliriz...
   Her Ocak biterken mevsim hüzün eser, Şubat'a eksik erdiğinde... Onat Kutlar, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy.
Ve şimdi Hrant  Dink.
   Yine Ocak , yine hüzün... Bu kez de sekmedi kurşun orta yerinedüştü, dostluğunu kardeşliğin. Hem de bir Ocak gününde tıpkı öncekiler gibi.
    Bu Ocak günü yine, belleklere kazındı o tanıdık görüntü. Üzeri gazeteyle örtülmüş, öldürülmüş bir gazeteci... Kaldırıma sızan kanı ve tabanı delik ayakkabısı...
      Kim hedef gösterdi? Kim koruyamadı? Kim koruma istemedi diyor? Neden?
       Benim ülkemde aydın olmanın bedeli, Hrant Dink olmanın bedeli,Uğur Mumcu olmanın bedeli, Muammer Aksoy olmanın bedeli öldürülmek mi olmalıydı?
İçine düştüğümüz bu şiddet kültürü kimin eseri ülkemize? Birbirimize tahammül edebilmeyi, farklılıklarımızı kabullenmeyi öğrenmemiz için daha kaç kişi ölecek?
   Birlikte yaşama kültürünü, bir türlü yeşertemedik sevginin saksısında...
    Oysa bu yıl Mevlana yılı...
"Aklın yoksa yandın, / Ya kalbin yoksa, / O zaman  zaten sen yoksun ki."
Mevlana'nın dizeleri nasıl da uygun düştü; tanımadığı  insanlara içinde , böylesine  acımasızlık  büyüten, hoşgörüsüz 'can' alıcı yüreklilere...
     Çaresizlik...
     Bize düşen yüreğimizi dağlayan çaresizlik. Bu çağda hala yüzkarası kaba kuvvetle çözüm aramak çelişkilere...Yaratılan yapay korkularla, vatan millet  Sakarya nutuklarıyla, kendimiz gibi düşünmeyenleri yok edilmesi gereken birer düşman durumuna getirenler kim? Belli değil mi?
      Belli değil mi,insana bu kadar kolay kıyabilme vahşetini yaratan dürtünün beslendiği, sistemin çürümüş yanı? Yoksulluk, açlık, ülke nimetlerini  bölüşümündeki  adaletsizlik, eğitimsizlik, işsizlik yaratmıyor mu bu tetikçileri...
Hele cezasız kalan cana kıymalar, tetiklemiyor mu yeni kıyımları?
      Bugüne kadar işlenen cinayetler hangisini çözdü bu olumsuzlukların?
Düşünüyorum, yazıyorum, söylüyorum; öyleyse vurun! Vuruldular, katilleri bulunmayanlar var daha... Vuruldular; Ülkenin hangi sorunu çözüldü?Yoksulluk sona mı erdi? Borçlar bitti, ekonomide dışa bağımlılık sona mı erdi?
"Geldim,gördüm,vurdum." derken, o beyni çürümüş insan yavrusu; öldürdüğü kişinin evine düşen ateşi, evdeki babasız kalmış, kolu kanadı kırılmış, ürkek güvercinlerin durumunu algılayabiliyor mu?
**
     Ozan'ın dediği gibi, " Akla karayı seçerek çekeceğine dünyanın çilesini, Aka kara diyerek doldursaydın sülalenin kasasını." Kendisine sunulan yeryüzü nimetlerine yüz çevirip; doğduğum ülkede öleceğim diyerek burada yaşamayı seçti.