dumansızlar
SESLİ EDEBİYAT DERGİSİ
EMEL KAYIN
BİLGİLER
E-POSTA: [email protected]
Telefon: 0 536 718 60 43
ÖZGEÇMİŞ
Gaziantep doğumlu. Yaşamının yarısını bu kentte, diğer yarısını ise İzmir'de geçirdi. Mimarlık ve restorasyon eğitimi aldı. Öyküler, şiirler, denemeler, araştırma yazıları, belgesel metinleri yazdı.
Zamanı, kenti, evi, insanı birer mekân olarak yorumladığı ve on beş yıla yakın bir zamanda var edilmiş kısa, deneysel, imgesel öykülerden oluşan "Mekân Hikâyeleri" adlı bir öykü kitabı ve "Kentin Kıyısında ve İçinde Olmak: İnciraltı" adlı bir anı-deneme kitabı ile otel kurumunun modern bir öğe olarak ortaya çıkışını incelediği "İzmir Oteller Tarihi" adlı bir araştırma kitabı var. Otuz yazar-şairin ürettikleri öykü-şiirlerden oluşan "Kentinsan" kitabı ile sekiz araştırmacının çeper kentlerin ihmal edilmiş mimarlığına ilişkin yazdıkları makaleleri içeren "İzmir'in Artalanındaki Kentlerde Mimarlık" kitabının proje tasarımcısı, editörü ve yazarlarından biri. "Kadın Öykülerinde İzmir", "Savur Saçlarını Ege" gibi öykü kitaplarının ; "Calvino'yu Niçin Okumalı", "Hızın ve Devrimin Sanatı Fütürizm", "Tanıklıklarla 12 Eylül", "12 Eylül Sabahı" gibi deneme-anı kitaplarının ; "Değişen İzmir'i Anlamak", "Türkiye'de Mimarlık 2009", "İzmir Mimarlık Rehberi " gibi araştırma kitaplarının da yazarları arasında.
On yıl boyunca Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu için belgesel metni hazırladı. Tarihsel-çağdaş mimarlığın döngüsel serüvenini dert edinen altı farklı mimarlık sergisinin küratörü ve metin yazarı. Çeşitli fotoğraf projeleri kapsamında üretilmiş ortak sergilerde yapıtları var. Mimarlık, edebiyat, çevre ve kadın odaklı çeşitli sivil toplum örgütlerinde çalışıyor. Tüm sanatsal üretimlerinde insanın her geçen gün daha da koyulaşan hüznü ve acısı ile bu ikisinin kök saldığı mekânda olup bitenlere korkusuz sorgularla bakmayı önemsiyor. Yaşamına içiçe-derin bir kavrayışla yerleştirdiği mimarlık, edebiyat, fotoğraf alanlarında modern-yalın bir gerçekliği ve yeni yolları aramayı sürdürüyor.
YAPITLARINDAN ÖRNEKLER
DUVARLAR
Duvarlarla çevrili bir ülkede, duvarlarla çevrili evler, duvarlarla çevrili hayatlar vardı. Orada her gün duvarlar yıkılıyordu. Ve yıkılan duvarlar her gece yeniden inşa ediliyordu.
Ülke topraklarında yaşayan herkesi koruyordu. Evler herkese zenginlik sunuyordu. Hayatlar herkese başarı vadediyordu. Bedelinin ne olduğu bilinmeden kazanılanlar uğruna herkes duvarların varlığını görmezden geliyordu.
Gün doğar doğmaz nereden geldikleri bilinmeyen duvar yıkıcıları ortaya çıkıyorlardı. Büyük bir gürültüyle ülkeyi çevreleyen yüksek duvarda delikler açıyorlardı. Ortalığı toz duman kaplıyordu. İçeridekiler hem deliklerden korkuyorlar hem de onlara merakla bakıyorlardı. Deliklerden tanınmadık ülkeler, evler, hayatlar görünüyordu.
Sonra duvar yıkıcıları evlere doğru ilerliyorlardı. İlk rastladıkları evden başlayarak yeni delikler yaratmaya koyuluyorlardı. Evlerin içine rüzgâr ve toz giriyor; içerisi en az dışarısı kadar korunaksız oluyordu. Evlerde yaşayanlar pek istemeseler de, birer birer dışarı çıkıyorlardı. Günün içine doğru ilk adımlarını attıklarında, şaşkınlıkla ışığa, gökyüzüne ve kıpırdanan hayata bakıyorlardı. Kocaman, karmaşık ve kavranamaz görünen tüm bu şeylerden korkuyorlardı. Öylesine korkuyorlardı ki duvar inşa etmeye mahkûm oldukları geceyi ve yıkıcılar gelip orada bir delik açana kadar içerisinde hapsolacakları duvarların arasına dönmeyi özlüyorlardı.
Evlerdeki işlerini bitiren yıkıcılar, bu kez ortaya döktükleri hayatları kuşatan duvarların üzerine vurmaya başlıyorlardı. Yıkıcılar yorgun düştükleri için mi, yoksa duvarlar görünmez olduğu için mi, bir delik bile açamıyorlardı. Yıkıcılar duraklıyorlardı. Duvarların gücü, büyüklüğü ve yaklaşan gece karşısında çaresiz kalıyorlardı.
Gece geldiğinde, inşa edicilerin zamanı başlıyordu. Başka ülkelerle, evlerle, hayatlarla karşılaşmaktan korkanlar, çalışmaya koyuluyorlardı. Karanlık gece korkuyu çoğaltıyordu. Duvarlar gün doğana kadar yeniden inşa ediliyordu.
Yeniden; yıkıldıkça yeniden…
(Emel Kayın, Mekân Hikâyeleri, Kanguru Yayınları, Ankara, 2008)