dumansızlar
SESLİ EDEBİYAT DERGİSİ
ENDER ZAMANI!
Dergiler mezarlığına terk edilmiş bir Ender zamanıydı şiirin yüreğinde bizi karşılayan. Sönmeyen yalımıyla, sıcacık... Elbirliğiyle bugünlere taşıdık onu, tüm zamanlara yaydık.
Şiiri iyi direnmişti doğrusu geçen sürede.. Üstelik yaşamın acı yoksulluğuna karşın empatiden başka sermayesi olmayan dipsiz kuyuyu andıran o büyük yalnızlıkta!..
Gönül yordamıyla basıp el yordamıyla dağıttığımız o güzel kitap tüm içtenliğiyle ulaştı okuruna. Ulaşmakla kalmadı, kendi çapında olağanüstü bir ilginin odağı oldu; yoğun biçimde tartışıldı.Sanal âlemde de dalga dalga yayıldı. Nice kalem erbabı çığlık çığlığa yazılar, şiirler düşürdü ardından. Demek ki şiirin sorumluğuyla özdeşleşen ve okundukça çoğalan bir kalıcılık egemendi Ender'de. Bir kitap tanıtım spotunda belirtildiği gibi, Ölüme Direnen Şiirler, "45’lik hazin bir plak"tan ibaret değildi kesinlikle. Artık şiirimizin, 70’li yıllar kaosunda eksikliği duyulan 'bireyselleşme' serüveninde saygınlıkla anılacak bir Ender Sarıyatı'sı vardı herkesçe olumlanan.
Geç de olsa edebiyatın gölgeli yanından sıyrılmış, hak ettiği ışığa kavuşmuş, özetle zamanla olan savaşımını kazanmıştı Ender!
Zaten yaşadığı döneme ilişkin sıra dışılığıydı bizi Ender’e götüren nedenlerden biri. Nisyan ile malûl bellekleri aşıp ısrarla taşları yerine koymayı denedik. Bu konuda epey mesafe aldığımızı sanıyoruz.
Burada bir ayraç açıp, ta Mersin'lerden gelip İzmir-Kokluca Mezarlığı'nda kimsesiz bir mezara çiçekler bırakan Mitat Çelik'le Yılmaz Cemgil'i tekrar tekrar selamlıyorum. Her ne denli mezarı kayıp olsa da (elbette bu utancın hesabını gözden uzak tutmayarak ) yine de Ender'in bize fazla uzak olmadığını düşünüyorum şiirlerine bakıldığında. Kitaplar mezar taşı görevi gördüğüne göre!..
İstedim ki öncesi ve sonrasıyla ele aldığımız Ender Sarıyatı duyarlığının çeperi biraz daha genişlesin, hakkındaki değerlendirmeler ışığında ilk kitap acemiliğinden sıyrılarak derli toplu bir görünüme kavuşsun.
Bu açıdan "Ender'e Dokunmak" başlığıyla bir araya getirdiğim yazı ve şiirlerin yanı sıra, ondan kalan her şeyi, inişli çıkışlı grafiği içinde özenle yansıtmaya, bütünlemeye çalıştım en az kusurla. Örneğin hakkında yazılanlarla birlikte ilk kitapta yer almayan Yaralı Kuş, Eflatun, Üç Parça, Gece Lambasında Aşk Şiiri, Çılgın, Şahbeni, Kervan, Göçmene Karşı Kanlı Şafak Altın Tütsü, İlyas 1969, Acı Portakal ve Acı adlı şiirlerin yanı sıra yarım kalan şiirlerin tamamını da külliyatına dahil ettim.
Bendeniz, Ender Sarıyatı portresinin daha net belirlenmesi açısından, kimi yanlış algılamaların altını önemle çizmek istiyorum ısrarla:
Öncelikle yaşarken Ender'le hiçbir ilişkimin olmadığını, onu ulaşmak için salt şiirini referans aldığımı belirtmeliyim. Ayrıca Sarıyatı'nın yaşadığı dönemde kimseye herhangi bir dosya göndermediği, ancak ölümünden sonra kitaplaşma konusunun ele alındığını yakın arkadaşı Ahmet Bahçevan'ın anılarından çıkarabilirsiniz.
Birinci basımdaki sunumumda, "Ender Sarıyatı'yı unutturmak cinayetlerin en büyüğü olurdu." demiştim. Bu saptamam, benzer cinayetlerin önüne geçmek açısından geçerliliğini koruyor hâlâ!
Haydi, En Sarıyatı'dan söz etmenin çoğul diline bağlı kalarak, bir daha hep birlikte o zamanın eşiğinden içeri girelim! Orada erken ölümlü bir şairin, "gülmek son cambazı sirkimin / ölümüne hazırlar sevmeyi" (Pano) diyen parıltılı duyarlığıyla buluşalım!
Öyle görünüyor ki Ender zamanı hiç bitmeyecek!Ahmet GÜNBAŞ