dumansızlar
SESLİ EDEBİYAT DERGİSİ
AĞLAMA SMYRNA, DÖNECEĞİM
Değerli Dostum Gülseren ENGİN.
"AĞLAMA SMYRNA DÖNECEĞİM adlı yapıtını yeni bitirebildim.Ellerine, aklına sağlık.
Yapıtın oldukça dinamik. Karakterlerinin omurgası da oldukça sağlam.Olayların örgüsü, neden sonuç ilişkileri başarılı bir biçimde kurulmuş. Bu nedenle de oldukça sürükleyici. Bir kadın yazar olarak Smyrna'ya feminist bir biçimde yaklaşmaman O'nu ne melek ne de şeytan yapmadan yaşama geçirmiş olman da güzel.
Nikos'un O'na tecavüzü sırasında giderek zevk duyması da oldukça insancıl hele hele böyle bir şeyin ilk kez başına geliyor olması bile... Ve giderek Nikos'un para karşılığı O'nu başkalarına satması trajik bir olay bence. Ammaaa gene de Nikos'un yüreğinin taa diplerinde büyük bir aşkı taşıdığı kesin. Gene de zor oyunu bozuyor. Gününümüzde de bunlara tanık olmuyor muyuz?...
Nikos karakterini şöven bir yaklaşımla değil insani bir yaklaşımla ele alman da güzel.İçinin yani kalbinin derinliklerine dek inince O'nun da haklılık payını yadsıyamıyorua... Cinayetler... ölümler dışında tabi.
1914 lü yılların Osmanlı tarihine yaklaşımların oldukça gerçekçi. İzmir özelinde 1918 lerin kaotik ortamı da oldukça gerçekçi. Tarihler, olaylar, kişiler ve mekanlar doğru. Anladığım kadarı ile bu konuda da oldukça uzun araştrımalar yapmışsın çünkü hepsi tarihsel gerçeklerle çakışıyor.
Çakır Osman'ın kişiliğinde bir derinlik yakalayamadım. Sanırım bunu ikinci kitaba saklıyorsun.
İzmir'in kurtuluşu sırasında bir çok Türk ailesinin Rum kökenli dostlarını yalnız bırakmadığını, onları evlerinde saklayıp barındırdığı bilinir. Elbette o zaman olayın salt bir Türk-Yunan düşmanlığı olmadığı, tamamen emperyal güçlerin bir oyunu olduğu ortaya çıkar. Aslında Türklerle Rumlar'ın yaklaşık 700 yıldır birarada yaşadığı gerçektir. Yunanlıların 18. yüzyılda başlattıkları Megalo_İdea saplantısı o kanlı günleri yaşatmıştır. Bence, gene de Cumhuriyeti Yunanlılara borçluyuz çünkü o savaşlar bizi taba, ümmet zihniyetinden kurtarmış, her şeyden önce özgürce yaşama hakkına sahip insanlar olduğumuzu gerçekleştirmiştir.
Yapıtın GERÇEKÇİ. Gene de GERÇEKÇİLİĞİN ELEŞTİREL GERÇEKÇİLİK ve ŞİİRSEL GERÇEKÇİLİK olarak iki özeli daha var. Şiirsel gerçekçiliğin en önemli yazarlarının başında Anton ÇEHOV geliyor. Bunu oyunlarında ve diğer yapıtlarında görürüz. Gerçekçilik katı bir kurulukla değil de, insan olmanın bir gereği, yapay davranılmadan, duyguları da içine katarak yapılan bir sergileme, bir anlatımdır. Bunu bizde en iyi uygulayanların başında Yaşar KEMAL gelir. Ayrıntıları öylesine güzel aktarır ki yere düşen bir yaprağın renginden beşgen ya altıgenliğinden, sararmışlığından ya da yeşilliğinden bir mevsimi bile çıkartabiliriz.
Yapıtında yer yer buna uygun anlatımlar var amma nedense bundan biraz sonra vazgeçer gibisin. Örneğin Bedros'un balıkçı kulübesi. Bu iyi bir malzemeydi. Ancak Bedros ve ailesi için bir cennet olan bu kulübe sisler içinde kalıyor. O yakılan bir kulübe değil sönen bir ocaktır. İçinde yaşanmış yıllar, eskitilip altın değerine erişmiş anılar vardır.Ege Denizini Kaptan Custa -Belgesellerinde- dahil binlerce yazar, yüzlerce yıldır anlata anlata bitirememişlerdir. Yani İzmir Körfezi'ni zengin bir malzeme olarak romanının mutfağına katmışsın amma mavinin barışçıl dalgalarını, bulutların; bir kristalden geçirip yedi renge boyadığı, maviden kızıla, griden sarıya yayılan sevimliliklerini yapıtında yer yer bulmak istedim.
Şiirselliğn ne olduğunu ya da ne olmadığını başka platformlara bırakıyorum amma gene şiirin üstüne git derim.
Değerli dostum daha bir çok şeyler yazabilirim amma sen ne yaptığını biliyorsun. Benim ki dost yaklaşımları işte o kadar.
Smyrna ile ilgili ikinci kitabını merakla bekliyorum.
İyi çalışmalar dileğimle saygıllar sunarım. Erdoğan AYTEKİN
Paylas