Artık birçoğu ekilmeyen tarlaları ormanlaşmış doğanın içerisinde, asfaltını kemiren bitkilerin doğasında uzanır yolu.
İki yanındaki tepelerin görece daha az eğimli yerlerinde bazıları geçmişin kültür mirası olan tümüyle ahşap evler tek tek görünürler.
Sağ yanınızdaki çay, taşların arasındaki cılız suyuyla yer yer oluşturduğu gölcükleriyle akar.
Kayaltı yokuşunu çıkıp, Mehmet Kaye’nin ’ın evini geçip yol önce hafif sağa, sonra sola döndüğünüzde beş tepe, iki çay, iki dere ve iki küçük ovanın kesişiminde ağaçlar arasında kalmış, zor seçilen yapılar topluluğuyla karşılarsınız.
Burası artık Karasu diyenlerin tek tük kaldığı Erfelek’tir.
Erfelek yalnızca doğup, çocukluğumu yaşadığım yer değil. Altmışlı yaşlarımda bile 1960’larını içimde hep yaşattığım rüyalarımın ülkesi.
|
Ayhan Altay'ın 1950'lerden 1980'lere kadar geçen süredeki anılarını, dönemin insanlarının kişilik ve özelliklerini, döneme ilişkin bazı olayları, şakaları, aşkları ve dahasını "KARASU'DAN ERFELEK'E" adlı kitabında bulabilirsiniz.
|
|
|
|
|