Gerçeği toplumun gözünden ve aklından kaçırmak isteyenler ne rakam verirlerse versinler, 9 Temmuz günü Maltepe’de gerçekleştirilen adalet mitingi, bu ülkede, bu güne kadar gerçekleştirilen tüm mitinglerin katılım sayılarını çok çok aşan bir katılımla gerçekleştirildi
Her olayın ardından yapılması gereken gibi, bu mitingin ardından da değerlendirme yapmak önemli ve gereklidir. Maltepe’de miting için ayrılan –tel kafesle çevrilen- alanı birkaç kez dolduracak kadar insan kalabalığının oraya özgürlükler ortamında gelmemiş olduğudur. Olağanüstü hal koşullarında, düşman hukuku anlayışının egemen olduğu bir ortamda yani muhalif olan herkese baskının her türünün acımasız uygulandığı bir ortamda milyonların alanı doldurması sosyolojik açıdan da değerlendirilmesi gereken bir olgudur.
Bu mitingin katılımı göstermiştir ki; Toplumun çok çok büyük bir bölümü, iktidarın uygulamalarının adaletsiz olduğunu biliyor ve bu korku imparatorluğu ortamında bile kendini gösterme cesaretini taşıyor. Ayrıca bu miting, anayasa değişikliği oylamasında toplumun değişim umudunun da yükselmesi anlamını taşıyor. Umut olmasa, bu insanlar o alana gelmezdi.
Bu mitingin en önemli dersi; toplumun acil değişim isteminin yakıcılığıdır. Toplumun, yaşadığı bu ülkenin yargısına da, polisine de güvenmediğidir. Halk, hukukun tarafsızlığına güvenebileceği bir yapıyı istiyor. Yani istediği şey değişim.
Can yakan sözcük bu: DEĞİŞİM.
İşte burada sorunsal oluşuyor. Bu sorunsalın sorusu ise şu: “Nasıl bir değişim?”
Var olanının istenmediği tartışma götürmez bir biçimde ortada. Sorunun altındaki soru ise istenilenin ne ya da nasıl olması.
Hiç kimse, şu anki hukuksuzluğun öncesindeki durumun istendiği sanısına kapılmamalıdır. O, artık düne ait olarak dünde kalmıştır. Toplumsal gelişim ve değişen koşullarının oluşturduğu olgu, dünün hukuksal ortamıyla örtüşmez. Bu nedenle toplumdaki bu itirazı ancak yeni bir yaşam biçimini örecek olan siyasal yapılanma karşılayabilir.
Tam bu noktada Kılıçdaroğlu’nun manifesto niteliğinde olması gereken miting konuşmasındaki 10 maddelik açıklaması önem taşıyor. Bu talepler ne kadar değişim istiyor?
İşte o maddeler:
1-15 Temmuz darbe girişimini açık bir şekilde lanetliyoruz. 249 şehidimizin aziz hatırası ve 2301 gazimiz için FETÖ terör örgütünün siyasi ayağı ortaya çıkarılmalı ve gerçek darbecilerden hesap sorulmalıdır.
2- İktidar tarafından 20 Temmuz’da getirilen OHAL ile -biz buna sivil darbe diyoruz- yasama yürütme ve yargı tek elde toplanmıştır. OHAL bir an önce kaldırılmalıdır.
3- Yargıyı siyasetin emrine vermek demokrasiye ihanettir. Kolektif suç gibi insan haklarına aykırı uygulamalardan vazgeçilmelidir.
4- OHAL mağdurlarının yargıya erişim ve sosyal güvenlik haklarını kısıtlayan tüm uygulamalara son verilmelidir.
5- FETÖ ile hiçbir ilişkisi ile bulunmayan ama sırf hükümete muhalif olduğu için görevlerinden alınan akademisyenler görevlerine dönmeli ve tutuklu milletvekilleri serbest bırakılmalıdır.
6- Mesleklerini yaptıkları için tutuklu bulunan gazeteciler serbest bırakılmalıdır.
7- OHAL ortamında ve devlerin tüm imkânları seferber edilerek yapılan anayasa değişikliği gayrimeşrudur. Bu bir mühürsüz seçimdir. Türkiye gayrimeşru bir anayasa ile yönetilemez, yönetilmemelidir.
8- Demokratik parlamenter sistem üzerindeki her türlü vesayet kaldırılmalıdır. Eğitimde laiklik ilkesinin aşındırılmasına son verilmelidir.
9- Sadece hukuk alanında değil toplumsal alanın tüm alanlarında adaletsizlik devam etmektedir. Yoksulluk, yaygın şiddet, terör gibi sorunlara karşı ortak irade geliştirilmelidir. Toplumsal adaletsizliğin en vahimlerinden olan kadın hakları konusunda ayrımcılığın önüne geçilmelidir.
10- Son zamanlarda uygulanan saldırgan dış politika ülkemiz içindeki sorunları da kökleştirmiştir. Türkiye coğrafyasındaki tüm halklara kardeşçe yaklaşan adilane bir dış politikaya dönüş yapmalıdır.
Bu on maddenin tümüne birden baktığımızda altına imza atmanın çok kolay olduğu gerçekliktir. Bu on maddeyi; sokaktaki birçok insan yazabilir söyleyebilir. Oysa ülkeyi yönetmeye aday bir siyasetçinin bunların sonrasını belirleyecek öneriler geliştirmesi gereklidir. Tek bir maddedeki tek bir tanımlama –o da zorlandığında- ileriye dönük bir yenilik taşıyor. “Toplumsal adaletsizliğin en vahimlerinden olan kadın hakları konusunda ayrımcılığın önüne geçilmelidir” saptaması.
Bir manifesto niteliğinde olması gereken bu on maddeye ilişkin:
- Dil açısından yeterli kararlılık ve zorlayıcılıktan uzak bir söyleyişte olup, kesinlik yargısı taşımamaktadır.
- Yarına yönelik yeni bir yapıya ilişkin ipucu bile bulmak çok güçtür. Dünü – Erdoğan öncesini- yücelmekte, yeni bir bakış açısı taşımamaktadır. Miting günü bir arkadaşımın söylediği gibi “topluma, kaybettiği eşeğini vaat etmektedir.” Oysa toplum bırakın eşeği, ata bile razı olmaz. Onun istemi çağdaş olanakların bulunduğu yaşam biçimidir.
- Ülkenin can yakan hiçbir sorunu için bir yeni öneriyi bu on maddenin içinde bulmak olanaksızdır. Kürt sorunu, işsizlik ve toplumsal eşitlik sonunu hangi hukuksal temelde, nasıl bir adalet düzeniyle yeni bir açı kazanacaktır. Elbette ki bu sorunların çözümüne ilişkin düşünceler saatler değil aylarca sürecek bir açıklama ya da tartışma ortamı gerektirir ama orada bunun yeni ve değişik bir demokrasi anlayışıyla çözümleneceğine ilişkin bir ipucu olmalıydı.
Umalım ve dileyelim ki; Ankara İstanbul yürüyüşüyle başlayan ve Kılıçdaroğlu’nun kendi söylediği gibi sürecek olan süreçte yukarıdaki saptamalarımıza - yeni bir toplumsal yapı- hedefler belirlenir. Böylece, bugün yükselen umutların, değişim yeline dönüşmesi sağlanır.
Bunlar yapılmazsa, bu yürüyüş ve mitingin, daha önce yapılmış “Cumhuriyet mitingleri” gibi, yandaşların zaman zaman anımsadığı tatlı bir anı olmasından başka sonucu kalmaz.
10 Temmuz 2017