ANILARIMDA ÖĞRETMENİM
Ayhan Altay'a
Bu yazımda benim için çok değerli bir insanı, anılarımdan yansımasıyla anlatmaya çalışacağım. Yıllar sonra, tam yirmi dokuz yıl sonra kendisiyle iletişim kurdum. Ama yaşamım boyunca kendisini hiç unutmadım. Kişiliğimin gelişip şekillenmesinde çok büyük emeği olduğunu düşündüğüm ilkokul öğretmenim sevgili Ayhan Altay.
Hepimiz bir çocuğun yaşamında, anılarında ilkokul öğretmeninin yerinin ayrı olduğunu biliriz. Bu anılar masal tadındadır.
Öğretmenimi ilk gördüğüm günü hatırlıyorum. Henüz okula başlamamıştım. Dedemin bahçesinin yüksek duvarına minicik ellerimle, ayaklarımla bir kedi çevikliğiyle tırmanıp komşu bahçeye (Kiraz'ın bahçesi) güllerin içine atlayıveriyorum. Gül zamanı, mis gibi kokan güller açmış. Gül koparacağım. Kafamı beyaz, yüksek evin dik merdivenlerine doğru kaldırdığımda pos bıyıklı, güler yüzlü ve sevimli adamı görüyorum. Göz göze geliyoruz. Bana tatlı tatlı gülümsemesinin verdiği cesaretle birkaç gül koparıyorum.
1975 yılının bir eylül günü. İlkokula başlamanın heyecanını yaşıyorum. Bir köy evinin alt katı, kahveden bozma bir sınıf. Sınıfa girdiğimde o sevimli, bende sempati uyandıran adamın öğretmenim olduğunu görüyorum.
İşte böyle güzel ve sıcak başladı serüvenimiz. Tam beş yıl boyunca da aynı heyecanla devam etti. Böyle bir öğretmenim olduğu için kendimi şanslı sayıyorum.
İyi bir öğretmeni tanımlamamı isteseler öğretmenimi anlatırım. Öykülerle, masallarla, şiirlerle, şarkılarla, oyunlarla öğrenirdik; dünyayı, uzayı, doğayı, barışı, dostluğu, yardımlaşmayı yani insan gibi insan olmayı.
Ülkemizde güzel ve güneşli günlerin mücadelesinin verildiği o yıllarda, bizleri de geleceğin, özgür ve mutlu ülkenin çocuklarını yaşama hazırlardı.
Kocaman yüreği hem bizim için, hem ülkemiz için, hem de bütün insanlık için atardı.
"Karayılan" şiiri ile işgal altındaki bir ülke halkının özgürlük mücadelesini,
"Küçük Kara Balık" kitabıyla hayallerimizi, umutlarımızı gerçekleştirmek için yılmamamız gerektiğini,
"Bir Şeftali Bin Şeftali" öyküsüyle dostluğun değerini,
"Ilgaz" şarkısı ile doğa sevgisini,
"Annemize Türkü" ile annelerin yaşamımızdaki yerini, değerini,
"Eşkıya Dünyaya Hükümran Olmaz" şarkısı ile haksızlığa, zulme başkaldırıyı,
"Kız Çocuğu" şiiri ve şarkısıyla savaşın vahşetini, yıkıcılığını,
Okulumuzun bahçesindeki çıbanbaşı gibi oyunlarımızı engelleyen tepeciği, günlerce kazma kürek çalışıp dağıtarak yaşamımızdaki olumsuzluklarla mücadeleyi öğrendik.
Hiç unutmam denizi hiç görmeyen biz köy çocuklarına denizi anlatışını. Denizi bizlere; denizin kumunu, midye kabuğunu, taşını getirerek anlatmıştı. Yani denizi hissetmiştik. Dalgaların sesini duymuş, kokusunu almış, tuzunu tatmıştık.
Dediğim gibi masal tadında oldu ilkokul yıllarım.
Her güzel şey gibi çarçabuk bitiverdi okul.
Umutların kırıldığı 1980 yılının Eylül ayı...
Ortaokula başlamanın heyecanıyla Kargı'dan gelince öğretmenimi ziyarete gittim. Okulun bahçesindeki salkım söğütlerin altında oturduk. Sohbet ettik. Öğretmenimi o güne kadar hiç görmediğim derecede mutsuz ve solgun gördüm. O günden sonra da bir daha göremedim.
O eylül kasırgası ülkemizi, hepimizi darmadağın etmiş, uzak yerlere savurmuştu.
Öğretmenimin yaşamı boyunca bizim gibi nice güzel ve iyi insanların mimarı olduğuna inanıyorum.
Güzel ve güneşli günler umuduyla...
MUSTAFA GÜL |