ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

KARADENİZ’LE DANS

Erfelek’te çok kullanılan iki lakap vardır:    Ayu (ayı) ve dölü (deli). Biraz şişmancaysanız ayu; biraz neşeli, sözünü sakınmaz, hafiften de aykırı iseniz dölü. -Eğer ben hala orada yaşıyor olsaydım, herhalde bana lakap olarak ikisini birden takarlardı: dölü ayu- Neyse biz gelelim öykümüze:
Erfelek’te; Deli Cemal denince iki kişi birden akla gelir. Birisi sözcüğün gerçek anlamıyla deli olan Cemal, diğeri ise Değirmencili Köyünden Cemal. İşte Bu Değirmencilili Deli Cemal bir gece yarısını hayli geçkin bir saatte Erfelek’e yaklaşık üç kilometre uzaklıktaki köyüne gitmektedir. -O aysız gecede bu kadar geç kaldığına bakılırsa biraz içkili olma olasılığı da az değildir ya bu yanı bana karanlık.- Köyün altında, mezarlığın yakınındaki mısır tarlasının içinden geçen yolakta (patikada) yürümekte iken aniden karşısına beyaz bir siluet çıkar. Hepimizin kafalarının içi gibi onun da kafası hurafelerle doludur. Korkar. Olduğu yerde kalır. Görüntü biraz yaklaşır. Sonra bir makamlı bir ses duyulur. “Sen Cemal, Ben Cemal, oyna Cemal, Dön Cemal.”
Cemal başlar oynamaya. O oynar, karşısındaki siluet oynar. Sonuçta, sabahın ilk ışıklarına kadar sürer bu “sen Cemal, ben Cemal oyunu”. Ortalık aydınlanmaya başladığında,  tanır gerçek Deli Cemal’i, Lakabı “Deli” olan Cemal. Yığılır kalır yere yorgunluktan.

Öykümüzü anlattık yine. Ehhh. Elbette bir yerlere bağlayacağız ucunu. Yoksa Deli Cemal’den kime ne. Ama o kadar çok Deli Cemal var ki.. Gerekiyor bizim Deli Cemal’leri anlatmak.
Karadeniz yolu, Karadenizli ile Karadeniz’in arasını açıyor. Oysa Karadenizsiz bir Karadenizli düşünebilir misiniz. Bu iki sevdalının aralarını açmadan yol yapmak olanaklı oysa. Bu konuda dostum Prof. İlyas Yılmazer’in hem üçte biri kadar daha ucuz, hem tarih ve doğayı yok etmeyen hem de Karadeniz ile Karadenizliyi ayırmayan projeleri, yol açılmadan önce sunuldu, devlet katlarına. Ama ne akla hizmet bilinmez, inatlaşma sürdü.
Hele hele şehir içi geçişleri, tam bir rezalet. Önce Samsun’un denizle ilişkisi kesildi. Sonra doğuya doğru tüm Karadeniz şehirlerinin.
Karadeniz’le şaka olmaz. Karadeniz ne kimsenin gözünün yaşına; ne de devletin bütçesinde açacağı gediğe bakmaz.. Kurallarına uymazsan takayı da batırır, kendi rızası olmadan kendinden alınanı da geri alır. Karadenizli bilir bunu. Bunun için de Karadeniz’in huyuna, suyuna uygun davranır. Onunla inatlaşmaz. Çünkü ikisi sevdalıdır birbirlerine. İncitmez sevdiceğini.
Oysa; ne Ankara’da oturanlar, ne ede onların danışmanları tanımazlar Karadeniz’i. Onunla inatlaşırlar. Ne yasa dinlerler, ne çevre, ne haykırış. Gözü dönmüş seri katiller gibi saldırırlar durmaksızın ve delicesine.. Oysa Karadeniz kabul etmez diretmeleri. Durur durur da bir kaldırır kafasını, geriye ne yol kalır, ne dolgu. İki sevdalı buluşur, yaralı ve üzgün de olsa.
Bir de; bir Karayolları Bölge Müdürü “Asrın projesini yapıyoruz, popülizme geçit veremem” demiş. Sevsinler kuzucuğu. Bu yüzyılın ucubesini nasıl da savunmuş, pir aşkına…
Bilirsiniz, bizim Karadeniz de biraz delidir. -Buradaki deliliği hangi anlamda isterseniz o anlamda anlayın.-  Ne ki; yalnız deli o olsa. Ona gem vurmak isteyen, onun doğal konumunu, birkaç milyar YTL için bozmaya kalkan deliler de az değil. Sanırım 24 yıl oldu uğraşırlar Karadeniz’le. Kazdıkları para, doldurdukları para. Deniz geri aldıkça verdiklerini, yeniden kaz, yeniden doldur, yeniden para.  Bir “sen Cemal, ben Cemal” oyunudur bu, sürer gider mi sanırsın?
Şafağa ne kadar kaldı?