SAVAŞ KARŞITLIĞI
Savaş karşıtı hareketin gelişmesi, yeni bir yapılanmanın da gereğini birlikte getirebilir. Var olan savaş karşıtı hareketler, özünde sol dalga üzerinden şekillenmekte. Oysa sol, şu anki kavranılışı olarak savaş karşıtlığı konusunda yeterince inandırıcı değil. Bunun nedeni yıllarca süren “emperyalizmle savaş”ı “emperyalizmle savaşım” anlayışına dönüştürememiş olması. Oysa savaş karşıtlığı, zora dayanmayan yöntem “bir tür barışçıl devrim” anlamına gelecektir ki; özellikle bölgemizde sıcak savaşların yaşanması ve geçmişten getirdiğimiz ezberlerimiz bu yeni yöntemin içselleştirilmesini hayli zorlaştıracaktır.
Burada zor soru, burjuvazinin savaştan beslenen gerçekliğinin, barışçıl yöntemlerle mevzilerinden atılıp atılamayacağıdır. Bu soru ana sorunsalı oluşturmaktadır.
Dallarda kalmış baharları,
Hani ödünç vermiştik kavgaya.
Ne kavga bitti, ne geri geldi
ödünçlerimiz.
Sömürücülüğün tüze tanımaz saldırganlığı yakıyor ana yüreklerini. Umut, tutsak kalmış zindan karanlığı kasalarda. Sevdalar sahte, gülücükler yalancı mı olmalıydı? Karabasanlara yazgılı mıdır ki insanlık?
Sahi yazgı nedir? Kim yazar bu karayazıları? Barışı kanla yazan dinlerin tanrıları kimlerdir? Nasıl ateşlerler namluları?
Kimliğimi bana bırakın. Ne olduğumu, kim olduğumu öğretmeyin bana. Önce kendinizin kim olduğunu bakın, sonra barışı kucaklamayı düşleyelim birlikte. Ben Hititliyim, Lidyalıyım, Urartuluyum. Ben bu Anadolu toprağının çocuğuyum, Anadoluluyum, Anadolu’yum.
“Toprağın bedeli kandır” diyorsan yanılıyorsun. Toprak üzerinde yaşayanları beslediğinde, barındırdığında, gönendirdiğinde yurttur. Bu nedenle de bedeli terdir, emektir.
Kazma ile dövmeyince az verdi,
Benim sadık yarim kara topraktır.
Bu toprağın insanlarını, terlerini başkaları için akıtıp, onları gönendirmeye koşmaklı iseler, ne önemi var kimliklerinin. Ahmet ya da Fatma olsa ne olur, laik ya da dinci olsa… Önemli olan “kazma ile dövdüğünüzde çok vermesi de değil.” Bu çokluğun kimler için olduğudur.
Taş baltayı bulan insan,
İndirdi kafasına kardeşinin;
Egemenlik için.
İnsanlığın tarihini, “savaşlar tarihi” olarak bellettiler bize. Doğru muydu, yanlış mıydı bilemem. Bildiğim; savaşların gerçek nedenlerini öğretmedikleridir okullarda. Savaşların ana nedenin ‘egemenlik’ olduğunu öğretmedikleridir. Bazen egemenlerin kendi aralarındaki, bazen de sınıflar arasındaki egemenlik.
Sınıflar arasındaki egemenlik savaşı, en kıyıcı olanı olmuştur bence, olmaz olası savaşların. Spartaküs yada Bedrettin isyanları gösterir bunu. Ama en kötüsü egemenler için savaşmaktır, bilinçsizce…
bir kalem barış yazar
bir deniz üşür
ya kim sevsin sevdaları
Denizin iki yakasının ezgilerinde gizlenir özlemler. Buzuki bağlamaya aşıksa eğer, karşılıksız mıdır sevdası. Kim yıkamış iyotlu suları kanla. Çoban Dimitri mi, rençper Mehmet mi? Bağ bozumunda birlikte şarap içmenin günah olduğunu hangi yalancı söylemiş? Hangi fesat el koymuş ballı incirlerimize.
İrini ile Barış’ı kim ayırabilir ki?