ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DOSTA MEKTUP

Merhaba Dostum,
Geçen gün “Dondurmam Kaymak” filmine gittim. Sanırım sen görmemişsindir. Öyle ya, artık kasabalarımızı bırak, orta boy illerimizde bile sinema salonları yok. Neyse, amacım filmi anlatmak değil.
Anımsar mısın 1960’lı yılarlıda ne çok kitap okur, sonra da oturur tartışırdık. Hele, Mahmut Makal’ın ilk toplumcu-gerçekçi roman sayılan “Bizim Köyü” okuduğumuz günleri bir düşün. Bizim doğduğumuz yıllarda çıkan bu kitabın çıkardığı gürültüleri tartışırdık. En çok da Bedri Rahmi’nin, Mahmut Makal’ı eleştiren –belleğim beni yanıltmıyorsa- Turan Güneş için yazdığı şiirdeki iki dize:
“Herifçioğlu Sen Misel'de koyuvermiş sakalı
Neylesin bizim köyü, nitsin Mahmut Makal'ı”

düşmezdi dilimizden.
Ya Yaşar Kemal, Fakir Baykurt, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Talip Apaydın okumalarımız. Ne günlerdi?..

Şimdi, sinemada filmi izledikten sonra bunları düşündüm. Yazınımızın 1950’lerden -doğal ki Köy Enstitüleri ateşleyicisi olmuştur-  başlayarak bulduğu bu verimli kaynağı, sinemamız yeni keşfediyor. Doğrusu ya dostum, birbirinden güzel filmler de çıkıyor. “Babam ve Oğlum”’un bizi gözyaşlarına boğan öyküsüyle, “Dondurmam Kaymak”’ın yer yer güldüren öyküsü birbirine o kadar yakın ki…

Bana öyle geliyor ki; bir şeyler filizleniyor yine. Tan yeri kızıllaşır gibi..  Güneş doğacak elbette. Sür git sürmez ya bu karanlık. İnanıyorum, güzel günler gelecek. Belki zor, belki bizim yaşımızdakilerin göremeyeceği kadar uzak. Yine de tan atmak üzere dostum. “Umudu yeşerterek ölmek bile güzeldir” demez miydik yetmişlerde. İşte bizim yeşerttiğimiz umut olmasa da, bir umut yeşeriyor gibi geliyor bana. İnanır mısın, kireçlenmiş dizlerimin acısı bile diniyor, umudum olunca…

Sahi, neler yapıyorsun oralarda. Sinema, tiyatro yoksa, gazeteler, dergiler, kitaplar var dediğini duyuyor gibiyim. Sana, bu mektubumla birlikte, bir dostumun daha birkaç önce yayınladığı, oralarda bulamayacağın bir şiir kitabını göndereceğim. Şiirsiz kalmayasın diye değil elbette, sen hiç şiirsiz kalır mısın.
Hep yazınsal kitapların az sattığını, hele şiir kitaplarının satışlarının çok daha az olduğundan söz ederdik ya. Bak aklıma ne geldi. Geçtiğimiz sonbahar “Salihli Şiir İkindileri”’ne gitmiştim. Orada söyleşirken bir şair arkadaşım söyledi. Fransa’da en kabadayı şiir kitabı üç yüz satarmış. Yanlış yazmadım üç yüz. Sonra birden aklıma bir şey düştü. Acaba, kültürün başkenti denilen Paris’i de barındıran Fransa, şiire bu kadar uzak olduğu için mi bu kadar ırkçı. Le Pen gibiler bu nedenle mi oralarda gelişebilir? Ne dersin?
Dostum, bu kez de bu kadar. Özlemlerimi al, şiirle kal…