ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

SİNOP’TAN  SİLİVRİ’YE

Günümüzün en bela sorunlarından biri Çevresel bozulma. Son günlerin gündeminde ‘küresel ısınma’ ilk sıralarda. Medyanın tüm dallarında işlenmekte. Artık geçirdik saydığımız kışın koşulları, konunun gündemde tutulmasına etki ediyor. Bahar gibi kış ısınma sorunları olan yoksullara  için iyi gelmesine karşın  genel anlamıyla olumsuzlukları içinde barındırıyor.
Önümüzde çok sıcak olacağı bildirilen bir yaz ve tam da çokça gereksinim duyacağımız suyun yetmezliğinin getireceği sorunlar duruyor. Tarım ürünlerindeki etkisinin, pazardaki fiyatları artıracağı da bir gerçek. 
Uzun dönemde ise; Akdeniz bölgesinin çölleşmesi bekleniyor. Bu gelişmenin tek olumlu yanı Karadenizliler için. Karadeniz, Akdeniz iklimini yaşayacak ve dün Tv8 de bir profesörün dediği gibi Sinop, gelecekte Antalya olmaya aday.
Şimdi bu yazıyı okuyan sevgili Sinoplu hemşerilerim  hemen sevinmesinler. Geleceğimizi kendi ellerimizle kötüleştirmede üstümüze –daha doğrusu şu anki ve daha önceki siyasilerimizin üstüne- yok. Ege kıyılarını nasıl betonlaştırarak yok ettik. Sinop’a daha da kötüsünü yaparız. Geleceğin dünya çapında ünlü turizm kenti olabilecek Sinop’a biz nükleer santral dikeriz.
Gelecekte, küresel ısınma sonucu yalnızca bizim Akdeniz Bölgesi değil; Yunanistan’ın elindeki Rodos, Girit gibi adalar, Fransa ve İspanya’nın bugün dünyanın en gözde yerleri de çölleşerek önemini yitirecek.
Siyasilerimiz, ülkeyi borç batağına düşürerek, tüketemeyeceği kadar doğalgaz bağlantısı yaparak bugünlerimizi dünden zora soktular. Bugün de yarını zora sokmak için ellerinden gelen çabayı göstermekte, yarının yaşam alanlarını yok etmeye çalışmaktadırlar.
Şimdi biraz daha özele gelelim. Bugünlerde Silivri halkı dertli. Nasıl dertli olmasın ki: İstanbul ve Trakya’nın tüm zehirli atıkları Silivri’de kurulması düşünülen zehirli atık depolama ve yok etme tesislerine getirilecek. ÇED (Çevresel Etki Değerlendirilmesi) raporu bekleniyor. Biz ÇED raporunun ne demek olduğunu, Bergama siyanürlü altın işletmesiyle öğrendik. Nasıl değiştirilebildiğini de. Onun için buna bel bağlamak ne kadar doğru olur bilemem. Burada sonuç alıcı olacak olan Silivri halkının direnişi olacaktır.
Düşünürsek ve kolayına kaçarsak “Silivri olmazsa başka yer olacak. O zaman da orada yaşayanlar karşı çıkacak.” diye düz bir mantık ileri sürebiliriz. Ama bu mantığın geçerliliği yok.
Öncelikle gelişmiş batı ülkeleri, bu tür zehirli atık üreten sanayilerini oldukça azalttılar. Kalanları da yok etmeye çalışıyorlar. Çevresel olumsuz etkiler yapan sanayilerini ikincil gördükleri ülkelere taşıyorlar yada kurdurtuyorlar.  Yani bizim gibi ülkelere.
Kalkınma ve sanayileşme adına geleceğimizi yok etme anlamına gelen kirlenmeyi göze almak ne kadar doğru. İşte küresel ısınma, işte ozon deliği. Önleyin bakalım.
İkincil olarak da; Marmara ve Karadeniz Bölgesinin yukarıda yazdığım nedenlerden ötürü geleceğin yaşam alanları olması. Bu alanların özel olarak korunması gerekiyor. Yoksa çocuklarımız ve torunlarımızın yaşayabileceği bir ülkemiz olmayacak.
Yapılması gereken şey basit. Önce, kısa vade için çevreyi kirletecek tesisleri gelecekte küresel ısınmadan en çok zarar görecek ve büyük ölçüde yaşanamayacak olan yerlere kaydırmak. Uzun vade de ise çevreyi kirletici çıktıları olan sanayiden uzak durmanın planlamalarını yapmak. Bu uzun vade öyle on yıllar olarak düşünülmeden..
Bir korkumu da dile getirmeden bitirmeyeceğim. Nasıl ki Aliağa Gemi Söküm Tesislerinde Avrupa’nın asbestli  gemileri sökülüyor ve sökülmeye çalışılıyorsa, ileride kurulacak zehirli atık yok etme tesislerinde de aynı durumun olmayacağını kim garanti edecek.
Yazımı belki çoğunuzun bildiği, benim çok sevdiğim bir Kızılderili atasözüyle bitirmek istiyorum: BU DÜNYA BİZE ATALARIMIZDAN MİRAS KALMADI, BİZ ONU ÇOCUKLARIMIZDAN ÖDÜNÇ ALDIK.