GARABET BİR SEÇİM
“Deveye boynun neden eğri, demişler; nerem doğru ki.” demiş. Sistemimiz tam da böyle. Nereye elini atsan, elinde kalıyor.
Örneğin seçim sistemi. Eşi benzeri görülmemiş bir baraj; bırakın halkı, delegeleri bile dışlayan, genel başkanların mutlak egemenliğini içeren milletvekili aday belirleme yöntemi; yeni bir seçimde başlangıç noktalarını farklılaştıran, adaletin “A”sını bile içermeyen, bir önceki seçim sonuçlarına göre %7 ve üzeri oy almış partilere verilen trilyonlar; iktidar partine ek üstünlük sağlayan icraatın içenden saçmalığı ve başkaları…
Yukarıdakiler açık bir şekilde seçimin eşit koşullarda yapılmadığının belgeleri. Ama yalnızca onlar değil eşitsizliğin konuları. Büyük illerde bir milletvekili çıkarmak için gereken oy sayısı, Küçük illerde bir milletvekili çıkarmak için gereken sayısının neredeyse dört katı. Yani bazılarının oyları, diğerlerinin dört katı değerinde. Hani nerede eşit oy? Nerede eşitlik?
Okurlarım bilirler. Ben tam bir 12 Eylül karşıtıyımdır. Ama, biraz ilgilenirsek tüm çarpıkların ardında 12 Eylül rejiminin getirdiği garabetlikleri bulmamız hiç de zor değil. -Bugün hala darbe ve diktalara göz kırpanlar istedikleri kadar alınabilirler.-
Bunlar birer garabet. Ama benim bugün üzerinde duracağım bir konu daha var ki o tam bir hak gaspı.
Biliyoruz, partiler genel başkanlarınca belirlenen milletvekili adaylarını belirlediler. Bir çok aday adayı ya listelere giremedi, ya da seçilemeyecek sıralarda yer aldı.
Şimdi bir düşünelim. Genel başkanların kişisel değerlendirmeleri sonucu listeye giremeyen ama toplum için “söylenecek sözü, söyleyecek yüzü” bulunan, bağımsız aday olarak seçime katılmak isteyebilecek kişi yada kişiler var. Bunlar ne yapabilirler? Koskocaman bir hiç. Çünkü artık bağımsız aday olma süreci bitmiştir. Bu olgunun adı ise “seçilme hakkı”nın gaspıdır.
Bu sistemde genel başkanlar, kendilerince beğenilmeyen kişilerin yalnızca parti içerisinde değil, genel anlamda da önlerini kesebilme gücüne sahip olmaktadırlar. Yani bir anlamda genel başkan, bu antidemokratik seçim yasasının kendine sağladığı güçle beğenmediği bir kişinin seçime katılmasını engellemekte, Anayasal bir hakkı ortadan kaldırmaktadır.
Ne yazık ki “uzun boylu cüceler”in bu çarpıkları düzeltmek gibi düşünceleri yoktur. Tam da karşıt olarak, çarpıkları artırmak konusunda işbirliği yapabilmektedirler. Boyu birkaç metreyi bulan oy pusulaları onların çarpıklıklar üzerinde nasıl anlaşabildiklerinin somut kanıtıdır.
Aslında boyu metrelerce olan oy pusulası yalnızca seçilmek isteyenlerin engellenmesine yönelik değildir. Gerçeği, seçmenin özgür istencinin meclise yansımasını engellemek için bulunan son dalaveredir.
Tüm bu çarpıkların sorumlusu olan “uzun boylu cüceler”e karşı, bizler bu seçimde “kısa boylu devler”i öne çıkarmalı mıyız? Ne dersiniz?