GEÇ OLMADAN
Ben bu yazıyı yazdığım şu an, son yılların en sıcak günü. Bu daha sıcakları olmayacak anlamına gelmiyor.
Sıcak ve su sıkıntısı -sanırım kesintileri seçimlerden sonra yaşayacağız.- günün konusu. Yakınmalar sürüp gidiyor. Nedenleri üzerinde ise fazla kafa yormuyoruz.
Dünyamız İMDAT! çığlıkları atıyor. Bizler sanki dünya olmadan yaşayabilecekmişiz gibi, çevre felaketi karşısında vurdumduymaz tavırlardayız.
Birileri “Cambaza bak!” çığlıklarıyla, yaşamımızı çalışıyorlar. Belli başlı partilerin -uzun boylu cüceler- program ve seçim bildirgelerinde çevre sorunları geçiştirilerek yer alıyor. Genelde şu tümceye rastlıyoruz “Çevre sorunları, kalkınma ile bağlantılı olarak ele alınacaktır.”
Bu türde bir tümce duymayayım, tüylerim bu yaz sıcağında bile diken diken oluyor. Bu tümcenin içerdiği anlam beni deli ediyor.
Sanki “üzerinde yaşanacak bir dünyamız olmasa bile kalkınmayı sürdürebiliriz.” diyorlar. Bu ne aymazlık. Su olmadan, hava olmadan, gerekli atmosfer koşulları olmadan var olacak bir dünyanın diğer gezegenler gibi ÖLÜ bir gezegen olacağını görmüyorlar.
“Kyoto protokolü” sözcüklerini duymayanınız var mı bilmiyorum. Umuyorum ve diliyorum ki duymuşsunuzdur. Bu sözleşme dünyamızın başlıca kirleticilerinin sınırlandırılmasını içeriyor. En önemli kuralı da sera gazı etkisi yapan gazların salınımına kısıtlama getirilmek istenmesi.
Sera gazları yerküremizin atmosferinde birikerek, güneş ışınlarının ısıttığı dünyamızın kendini serinletmesini engelliyor. Özellikle fosil yakıtların kullanımı ile salınıyor. Başta petrol ürünleri, kömür, doğalgaz. Evet yanlış okumadınız, bildiğiniz doğalgaz. Temiz enerji diye yutturulan doğalgaz. Veee, elbette nükleer yakıtlar.
Kyoto protokolü, bu gazların salınımını engellemiyor. Yalnızca sınırlıyor. Gerçekte alınan karar çok yetersiz. Felaketi engellemeyi değil, geciktirmeyi hedefleyen bir karar.
Bu karara katılmayıp, protokolü imzalamayanlar ise hayli ilginç. Başta ABD ve Türkiye. Sonra o adı sanı bilinmeyen, çoğu Afrika’da olan ülkeler.
Elbette ki; tüm bu yakıtları kullanmaktan bir anda cayamayız. Ama öncelikle olabilecek en aza sınıra indirebiliriz. Sonra ve ivedilikle geleceğe yönelik enerji planlamaları yapabiliriz.
Burada önemli olanın; yaşanabilir bir dünyayı korumak olduğu hiç göz ardı edilemez. Bunun geriye dönüşü yoktur.
Çevre sorunlarının çözümü başka hiçbir şeye bağlanarak ele alınamaz. Kalkınma ile bir arada ele alacağız demek, yok olmakta olan ormanın son ağaçlarından, öncelikle yat yapmayı planlamak anlayışına denk düşer.
Çevre sorunlarının çözümü de, her konu gibi siyasettedir. Siyasilerin çevreye ilişkin düşünceleri, bizim oylarımızı ne kadar etkiliyorsa; yaşamı o kadar ciddiye alıyoruz demektir.
* * * * *
Sinop’ta bir Tarzan Kemal vardı. –Bilmeyenler için belki daha sonra öyküsünü yazarım. O, çok abartılıp, yaşamı filme alınan Manisa Tarzanı, bizim Kemal’in eline su dökemez aslında. Ama her zaman olduğu gibi bizim alçak gönüllüğümüz, Kemal’i öne çıkarmamıza engel olmuştur.- Şimdi yaşama biraz onun gibi bakmanın zamanıdır.
Geç olmadan.