BİR VARMIŞ DA İKİ YOK MUYMUŞ
Bir varmış, bir yokmuş. Yakın zaman içinde, oylar sandık içinde, uzun boylu cücelerin sesleri çok çıkan bir ülke varmış.
Bu ülkenin halkının bir özelliği de Yalnızca kendisine beyaz camda gösterilen cücelerin uzun boylu olduğuna inanması imiş. O ufacık bedenli, bedenine oranla daha da küçük kafalı insanları, süslü ve değişik giysilerle, renk renk ışıkların altında gördükçe, matah sanırmış.
O ufacık insanlar ise sahip oldukları görsel, sessel ve okunsal olanaklarla her gün masal anlatırlarmış.
Bir bölümü; “Öcülerin tarlalarını ellerinden almak istedikleri ile”, bir bölümü cehennem ateşleri ile, başka biri ise; kendilerine benzemeyenlerin canavar olduklarını anlatır, dinleyenleri korkuturlarmış.
Bir yanda bu masallar anlatılırken, beyaz camlarda görülmeyen yerlerde ise ülkenin varlıkları kapanın elinde kalmaktaymış. Ülke tam bir “Yağma Hasan’ın Böreği” olarak görülmekteymiş.
Ülkenin içtenlikli ve temiz insanları ne zaman “yahu, bize gösterilenlerin dışında bazı şeyler mi oluyor?” diyecek olsalar; birileri daha çok bağırmaya başlıyor, kendilerini alanlarda bayrak sallamaya çağırıyorlarmış.
Karınları guruldayan insanların bir bölümü bir alanda, karşıtları başka alanda bayrak sallıyor, “sen daha kalabalıksın, ben daha kalabalığım” tartışmaları ile günlerini geçiriyorlarmış
Yine de yetmezse araya düdük seslerini karıştırıyorlarmış.
Ülke bunları tartışırken, varlıkları kapanın elinde kalıyormuş.
Beyaz camın arkasında el ele, kol kola olan cüceler ise beyaz camda sözde kavga masallarını sürdürüyorlarmış.
Gel zaman, git zaman bu masal böyle sürermiş. Masalın bir sonu var mıymış, onlar muratlarına ererler miymiş, biz kerevetlere çıkar mıymışız? Gökten bir elma düşse yarısı kime, diğer yarısı kime gidermiş? Yoksa, kafamıza düşüp bizi Arşimet gibi “Buldum, buldum” diye bağırtır mıymış?
İşin burası bana karanlık. Umarım size aydınlıktır.
* * * *
Bugün masal anlatıyoruz ya, aklıma Yalmanoğlu geldi. Bari onu da anlatayım da öyle bitireyim dedim.
Yalmanoğlu, Sinop’ta bilinen bir kişilikti. Hiçbir zaman yaşamadığı, gerçekleşmesi olanaksız olayları yaşamış gibi anlatır, karşısındakileri de anlattıklarına inandırdığını sanırdı.
İşte size kendi anlatımı ile bir Yalmanoğlu masalı:
“Bir gün Ankara’dan İstanbul’ gitmek üzere uçağa bindim. Tam havalandığımız sırada canım sigara içmek istedi. Sigarayı çıkardım ama çakmağımı evde unutmuşum. Pilot’tan çakmak istedim. Onda da yokmuş.(Özel uçak kiralamış ve uçakta başka kimse yok, havası veriyor.) Baktım karşıdan başka bir uçak geliyor. El ettim. Durdu. Pencereden başımı uzattım. Sigaramı yaktılar. Destur verdim. Gitti.”
Siz bu masala ne kadar inanırsanız, dinleyenler de ancak o kadar inanırdı ama yine de Yalmanoğlu masallarını anlatırdı.
Şey, bu günlerde masal anlatanlar çoğaldı da…