ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DOSTA MEKTUP 2

Merhaba Dostum;
Bu nem ve sıcak karışımından oluşan boğucu günde mektubun bir serinlik getirir mi diye açtım zarfı.
Oysa üstümüze çöken karabasanın ne havayla, ne suyla ilintisi var. Yalaz yalaz akan bilgiler  daraltmakta bizleri. Mektubun ne yapsın?
“Oğlum, üniversitenin yaz okulunda, bu nedenle ayrılamadık kentten” diye yazmışsın.
Sahi, nedir bu yaz okulu öyküsü. Tüm eğitim döneminde verilemeyenler yaz okulunda mı verilecek. Bu nasıl üniversite anlayışıdır. Akademik bir çalışma yerine, geri ülkelerinin liselerinde görülen eğitim anlayışı! Tüm erek, yalnızca sınıf geçmek mi? Üniversite kavramının altında “bilimsel düşünme ve araştırma” olmamalı mı? Burada notla değerlendirme yanlış değil mi?
Bir de açılması yasalaşan yeni üniversiteler var. Sanki var olanlar akademik işlevlerini yerine getiriyormuş gibi. Nüfusu on binleri geçmeyen yerleşim yerlerinde üniversite ortamı oluşabilir mi? Özgür bir yaşam ve düşünce gelişebilir mi?.  Bırakın bale olanağını, senfoni orkestrası, operası, tiyatrosu hatta sineması bile olmayan kentte hangi kültür yaşamını geliştirebilir üniversiteli gençler. Dört duvar arasında verilmeye çalışılan ne olursa olsun, orada okuyan gencin ufku ne kadar olabilir?

Dostum,
Aniden kestane karşağı geliverdi aklıma. -Bugünlerde sıkça düşünce zıplaması yaşıyorum.- Oysa daha kestane çiçekleri kabarmaya bile başlamadılar. Üstüne üstlük Japon kestane kanseri tüm büyük ağaçları kurutmuş. Fidanlar dayanırlar mı? Bağışıklık kazanırlar mı?. Yoksa  o güzelim Sinop kestaneleri de soyu tükenen türler olarak biyoloji kitaplarında mı kalır?
Kestaneyi bilmeyenler nasıl tanımlayacak, kestane gözlü sevdiceklerini?
“Şimdi ne ilgisi var bunların?” dediğini duyar gibiyim. Hiçbir ilgisi yok. Öylesine aklıma geliverdi, yazıverdim.
Belki de var bir çok şeyle ilgisi. Ne bileyim, örneğin küresel iklim değişikliğiyle yada hoyratça kirletmemizle dünyamızı.
Sahi, bunlarla ilgili neler düşünür siyasetçilerimiz. Örneğin bizim küçük taşra politikacısı kuzen Engin Altay ne düşünür. Belki de dünyanın en tatlı kestanelerinin yetiştiği Erfelek’te yaşamış, Erfelekli bir milletvekili olarak, kestane kanseri ile ilgili bir araştırma yaptırmış mıdır?  Gerçek siyasetin; genel başkana şirin görünüp liste başı olarak meclise girmek, birkaç kişiye iş bulmak ve yine birkaç kişinin atamasında  torpil olmaktan başka bir şey olduğunu, sorunlara genelde çözüm üretmek olduğunu bilir mi?  

Dostum,
Alanlarda idam kementlerinin fırlatıldığı bir ülkede, biz nelerden söz ediyoruz. Hala  barış sözcüğünün bir anlamı kaldı mı sence?  Nerede dostlukların, insanlıkların öne çıkarıldığı dünya?
Sevgiye övgü düzmek varken, düşmanlıklarda aramak yaşamı neden?  Sevgi nerde dostum? Güzellik nerde?
İnsanları parçalayan mayınları topraklara gömerek gizleyenler, o topraklarda çiçek açtığını hiç görmemişler midir?
Tank paletleri ne kadar parçalasa da bitkileri, bahar yenecektir savaşları.
Namludan bal damlamaz toprağa.
Akıldan doğar sevgi, sevgiden doğar barış, barıştan doğar insanlık.

Bu kez de dostum Fergun Özelli’nin  “Narin Zehir” adlı kitabından  bir şiirle bitireceğim mektubumu.


ŞOK
ne olur söyle, neredeyiz
kurgu kimin, zaman ne

bildiğim, bilinenmiş
gördüğüm, aldatmaca

kurmacaymışım
         kurmacaymış
                    kurmaca

Barışla kal.