ÜTOPYA
Geçtiğimiz hafta İzmir Karaburun’da “Ütopya Toplantıları” vardı. Felsefesel tartışmalar yaşandı.
Kişilerin ulaşmak istedikleri amaçları vardır. Bunlardan bazıları ulaşılması zor hatta nerede ise olanaksızdır. İşte böyle gerçekleştirilme olasılığı olanaksıza yakın olan amaçlardır ütopyalar.
Bu toplum ütopya sözcüğüyle 1960 ların sonunda tanıştı. -Elbette akademik çevrelerde bin yıllardır kullanılıyordu bu sözcük- 1970 li yıllarda bizlerin büyük bölümünün ütopyası vardı. Bu ütopya, “tüm insanların en eşit, en adil bir toplumda yaşaması”ydı. Yani, Nazım ustanın dediği gibi “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ bir orman gibi kardeşçesine” bizim ütopyamızdı.
Bu gün bazılarımız bu ütopyalarının yitirdiler. Sovyetlerde uygulanan sosyalizmin çöküşü, sanki sosyalist ütopyanın sonu olarak algılandı. Bunun dönemsel olarak 12 Eylül’le çakışması ise insanları ütopyalarından uzaklaştırdı.
Oysa, belki de çöken yalnızca Sovyet rejimiydi. Benim gibiler bundan ders çıkararak, yeni bir sosyalizm anlayışı oluşturmaya başladılar. “Özgürlükçü Sosyalizm” ya da diğer adıyla “Güleryüzlü Sosyalizm”. Neyse konumuz bu değil.
Anlatmak istediğim, toplumların da bir ütopyası olması gerekliliğidir. Yani ulaşmak istediği bir amacı olmalı toplumların. Yoksa, ortalıkta serseri mayın gibi dolaşır dururlar ve nerede, neye patlayacakları belli olmaz.
Şurası da bir gerçek ki; Bir ülkede yaşayan tüm insanların ortak ütopyaları olmaz. Ortak ütopyaları, ortak sınıfsal konumlar oluşturur. Yani emekçilerin ütopyası ile burjuvaların ütopyası değişiktir. Dahası ideolojilerine göre de ütopyalar değişiyor.
Ülkemizde yaşayan, dinsel değerleri öne çıkaranların bir bölümünün ütopyası “Şeriat hükümleriyle yönetilen bir ülkede yaşamak”tır. Bu insanlarımız; hırsızların ellerinin kesildiği, oruç tutmayanlarla namaz kılmayanların kırbaçlandığı, evlilik dışı birlikteliği yaşayan kadınların taşlanarak öldürüldüğü çağdışı bir sistemde yaşamak istiyorlar. Ütopyaları bu…
Bir başka grubun ütopyası ise; Dünyada yaşayan insanların büyük bölümünün kendini Türk olarak tanımlaması. Etnik temelde Türk olanların dünyayı yönetmesi… Böyle bir dünyada sorunsuz ve mutlu yaşayabileceklerini düşünüyorlar. Yani açıkçası Hitler Faşizmin Türk versiyonunu istiyorlar. -Bir de bunun kötü kopyası olarak Kürt milliyetçiliği var-
Bir başka grup olarak da kendisini Atatürkçü olarak tanımlayan oldukça geniş bir kitle var. Doğrusu ben bu gruptakilerin anlaşılır bir ütopyası olduğunu sanmıyorum. Ütopyadan daha çok kurulu düzenin sürmesi istekleri öne çıkıyor. –Hiçbir şeyin değişimden kendisini ayrık tutamayacağını bilmem biliyorlar mı?-
Büyük çoğunluğu ellili yaşlarını yaşayan ütopyalarına aşık sosyalistleri de burada ayrıca yazmak gerekiyor mu? Bilmiyorum.
* * *
Yukarıda yazdıklarımın ışığında artık hayli yakın olduğumuz seçimlere katılan siyasal partileri de sizler değerlendirin. Bakalım, bir gelecek vaat eden kaç siyasal parti bulacaksınız. Sonuçta ütopyası olan bir partiye mi, yoksa hiçbir gelecek sunamayan “söylenecek sözü, söyleyecek yüzü” bulunmayanlara mı oy vermeyi düşüneceksiniz.