ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

SUDAN BİR KONU

Bir Kızılderili atasözü şöyle der: “Yaşayan varlıklar alınıp satılamaz. Toprak ana da bizler gibi soluk alıp verir. Toprağın ve insanların ticaretini yapanlar, bu dünyada en büyük günahı işlemektedirler.”
Ne kadar ayrı bir dünya değil mi? Bir o kadar da dürüst ve gerçekçi. İnsanlar arasındaki ilk ayrım, binlerce yıl önce içlerinden birinin toprağın üzerine kazık dikerek “burası benim” demesiyle başlamadı mı?
Şimdi böyle birden bire bodoslamadan özel mülkiyet konusuna girmemin elbette bir nedeni var. Konu bugün önemli ama gelecekte çok daha önemli olacak. Çünkü konu SU…
Yukarıdaki sözü söyleyen Kızılderili, bir gün akarsuların bile özelleştirileceğini elbette öngöremezdi. O nedenle de sözünün içerisine suyu almamıştır.
Toprağı, diğer üretim araçlarını özelleştiren insanlık şimdi suyumuza gözünü dikti. İçme sularının pet şişelerle satılmaya başlamasından bu yana alınan yol yetmedi. Sıra akarsulara geldi. Şimdi ırmaklar özelleştirilecek.
Olacakları düşündükçe yazarken bile bu yaz sıcağında tüylerim diken diken oluyor. Kâr hırsının, ırmakların özelleştirilmesi sonrası ne gibi olgulara neden olabileceğini düşünün. Artık suya ulaşmak toplumsal bir gereksinim olmaktan çıkacak. Ancak parası olanlar su ve suyun getirilerinden yararlanacaklar. Belediyelerin bugün uyguladıkları fiyatları mumla arayacağımız kesin. Su azaldıkça değeri artacak. Aslında değeri demek yanlış, fiyatı artacak. Su başlarını masal devleri değil, acımasız para babalarının güvenlikçileri tutacak.
O çok sözü edilen su savaşları çıkacak. Doğru. Ama bu savaşlar uluslar arasında değil, suya sahip egemenlerle, suya ulaşması engellenenler arasında çıkacak. Çünkü buzdolabı olmadan, araba olmadan, hatta giysi olmadan yaşanabilir, ama susuz bir yaşam olanaksız.
Oysa başka bir dünya mümkün. Var olanın, doğal dengeyi bozmayacak biçimde paylaşılması da mümkün. Üstelikte de parasız. İnsanlık bunu başaracak birikimi barındırıyor içerisinde.
Bizler Fahrinüsha Hanımın başörtüsüyle uğraştırılmak isteniyoruz. Yok, Atatürk’ün eşi ve annesi örnek alınmalıymış; yok, Firs leydi olunca yüzlerce erkekle el sıkışmak zorunda kalacakmış, bu da savunduklarına karşı laikliğin bir kazanımı olacakmış; yok neler.
Bu kadar sığ ve önemsiz konularla bizleri kimler oyalıyor. Bizler oyalanırken varlıklarımız kimler tarafından yağmalanıyor.
Yağmanın temelinde özel mülkiyet tutkunluğu var. Savaşların perde gerisinde de bu tutkunluğun doğurduğu kâr hırsı. Bu binlerce yıldır böyledir.

Bin yıllık arayış
Taş baltayı bulan insan,
İndirdi kafasına kardeşinin;
Egemenlik için.

Ve,
Sonraki bin yıllarda,
Barışı
konuştu,
düşledi,
özledi..

Egemenliğin ve egemenlerin olmadığı eşit, özgür ve barış içinde bir dünya düşü kuranların düşlerine selam olsun.