ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

PALA REMZİ

Ne zaman  bir savurganlık olayıyla karşılaşsam aklıma 1950’lili yıllarda “Bey” ya da “Pala Remzi” namıyla tanınan amcam gelir.
Bugün izninizle size amcamı anlatacağım.
Daha çok “Bey” namıyla tanınmış bulunan Amcam Remzi Altay’ın bir diğer namı da “Pala Remzi”ydi. 1940’lı yıllardan 1960’lara kadar Sinop, Kastamonu, Samsun hatta Ankara çevrelerinde tanınan ve hayli yüksek saygı gören bir insandı.
Remzi Bey, o yıllarda Erfelek’in Tekel baş bayisidir. Tekel maddelerinin görece çok tüketildiği bu bölgede hayli iyi bir gelire sahiptir.
Körüklü çizmeleri, gümüş kırbacı ve kilot pantolonuyla gösterişli atına binerek dolaşırdı. -Kilot pantolon,  körüklü çizme ve gümüş kırbaç sivil süvariliğin düzeyini belirleyen nesnelerdir. Kilot paltolunun iç çamaşırıyla bir ilgisi yoktur. Bu nesnelerin  ne olduğunu bilmeyenler, yakınlarındaki yaşı 50’nin üstünde olanlardan öğrenebilirler.-  Nerede eğlence, içki ve kumar var; orada “Bey” de vardır.
1974 yılında Kastamonu Tosya’da bana “Erfelek’liyim” deyince Erfelek’i bilemeyen ama eski adı “Karasu’luyum” deyince; aklına gelen tek kişi olan amcamı; “Bir Remzi bey vardı, hâlâ  durur mu?” diye soran adamın o saygın duruşunu hiç unutmam.
Bey’in bu namı almasının altında onun altın gibi bir yürek taşıması da vardır. Kendisine gelen ya da bildiği yardım gereksinimi duyan herkese yardım etmiştir. Bununla ilgili bir anıyı aşağıda yazacağım. Bu arada, amcamın kimseye çaktırmadan cebime harçlık koyduğu da az değildir. o, Beyliğin gereklerini karşısındakini incitmeden, küçültmeden yerine getirmesini bilirdi. –Bir de ramazanlarda gösteriş olsun diye, insanları birbirlerine ezdirerek yiyecek dağıtan  görgüsüz zenginlerimizi düşünün.-
Ellili yıllara gelindiğindi rüzgar değişir. Artık demokrat parti iktidardadır ve bundan sonra sık göreceğimiz yandaş kayırmalar başlamıştır. Demokrat Partinin demokratlığı üzerine bir başka ilginç anım var ama onu başka zaman yazarım. Amcamın muhalifliği ve yaşam biçimi demokratlara ters gelir. Baş bayilik elinden alınır. Gelir düşer ama alışkanlıklar öyle birdenbire değişmez. Hazıra da dağ dayanmaz. Atıyla gittiği panayırlardan atsız dönmeye başlanmıştır artık. Sıra, babadan kalma arazilerin elden çıkarılmasına gelmiştir. Her seferinde bir arsalık yer elden çıkar, borçlar ödenir, kalan kumara gider. Varlık biter.
Elde kalan tek parça olan ev ipotekli iken oğlu Almanya’ya işçi olarak gider ve evi kurtarır. Bundan sonrası yaşamın sonuna kadar oğul parasıyla akşamcılıktır.
İşte yukarıda yazacağım dediğim anı da bu dönemdedir. Artık, “Bey” sözcüğünün alaylı bir şekilde söylendiği bu dönemde, İstanbul’dan Sinop’a dönmektedir. Otobüs her zamanki gibi bir dinlenme yerinde mola verir. Amcam iki duble rakısıyla yemeğini yer. Garsondan hesap istediğinde garson “hesabınız ödendi” der. Tam o sıra yanlarına sonradan tesisin sahibi olduğunu öğrendiği bir kişi gelir ve ona “Siz Remzi Bey misiniz?” diye sorar. “Evet” yanıtı alınca sarılır elini öper. Bu kişi Erfelek’in köylerindendir. Çalışmak için gurbete gitmeye karar verip Erfelek’e geldiğinde cebinde beş parası yoktur. Bey, ona otobüs bileti almış ve harçlık vererek İstanbul’a gitmesini sağlamıştır.
İşte Remzi Bey’in öyküsü bu. Satarak, savarak yaşanılan tatlı bir hayatın sürekli olamayacağının öyküsü. Yine de onurlu ve içinde güzellikler barındıran bir öykü…
Hani satarak, savarak devlet yönettiklerini sananlar ve de onları oyları ile başlarında tutanlar var ya.. Belki ders çıkarırlar diye.