ANALAR NERDESİNİZ
İki günde on beş şehit.
Yine anaların yürek yangını ağıtları yükseliyor dört bir yönden.
Gerisi on yıllardır tüm yönetenlerden duyduğumuz bildik boş sözler ve tavırlar.
Somut hiçbir gelişme yok. İleriye yönelik umut yok.
Her an yeni ağıtlar yakılmasının olası olduğunu bilmenin ürkütücü düşüncesi acı veriyor yüreğimize.
Acı, intikam duygularını körüklememeli.
Toplumun akıl tutulmasına uğramaması gerek.
Bir öfke patlaması, telafisi olanaksız olaylara yol açabilir.
Bazıları günlük politik çıkarları için körüklemekte bu yangını.
Bazı ülkeler ise egemenliklerini pekiştirmek, silah satmak için körüklemekte.
Ama asıl körüklenen milliyetçilik.
Çünkü milliyetçiliğin savaşlara teşne olduğunu biliyorlar.
Barışı milliyetçilikle vurmak en kolayı.
Keşke Kaf dağının arkasında olsa umut. Orada bile yok.
Bombaların patlamadığı, silahların gömüldüğü bir dünyayı kurmak bu kadar mı zor?
Evet zor.
Ekonomisinin büyük bölümü silah üretimine bağlı ülkeler dünya egemeni oldukça, savaşsız bir dünya bir düş.
Çarkın dönmesi için üretilen silahlar satılacak.
Dağdakine bağışlanacak birkaç omuz roketi, birkaç makineliye karşın, düzenli ordunun topa, tanka, uçağa, helikoptere ve bol bol cephaneye gereksinimi olacak.
Ve savaş sürecek ki, bazılarının kasaları dolsun.
Savaşın sürmesi için en iyi malzeme ise milliyetçilik.
Körüklersin iki tarafın milliyetçilerini, doldurursun kasaları.
Ülke içinde savaştan getirim sağlayanlar da cabası.
Çözüm:
Çözümün klasik ve kolay bir formülü yok, ne yazık ki. Keşke olsaydı.
Ama savaşa boyun eğmek de insanlığa aykırı.
Unutmayalım ki öfkeyle kalkan zararla oturur.
Daha on yıllarca anaların ağlamaması için sağlıkla düşünüp, cesurca bir şeyler yapmak gerek.
Analar! Nerdesiniz?