ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

HATIRLA SEVGİLİ

Bilmem televizyon dizileriyle aranız nasıldır. Benim pek hoş sayılmaz. Son aylarda izlediğim iki diziden biri “Hatırla Sevgili”. Biz devrimciler her ne kadar özdekçiysek de, hemen hepimiz romantik insanlarızdır. Bu romantikliğimiz, toplum içinde pek söyleyemediğimiz yanlarımıza yansır. İşte pek çoğumuzun izlediği ama izlediğinden hiç söz etmediği, olanak buldukça da ağır eleştiriler getirdiği bir dizidir Hatırla Sevgili..
Dizi, karmaşık bir aşk öyküsünün arka planında 1950’lelerin sonlarında başladı ve 1970’lere geldi. Dizide Deniz Gezmiş, Harun Karadeniz ve hatta Mahir Çayan gibi bir dönem yüz binleri sokaklara dökebilen gençlik önderleri var.
Bugün geriye dönüp baktığımızda gördüğümüz; üçü 12 Mart döneminde, onlarcası 12 Eylül döneminde olmak üzere asılarak idam edilen ve yüzlercesi bu yolda öldürülen gençlerin uğrunda gözünü kırpmadan öldükleri kavramların pek çoğu, günümüzde herkesin benimsediği kavramlar. –Gerçi içleri hayli boşaltılmış olsa da.-
Şimdi bu romantik devrimcileri anlatan dizileri, filmleri boğazımızda düğümlenen hıçkırık ve gözlerimizde gizleyemediğimiz yaşlarla izliyoruz. İçimizdeki yangının gerçek nedeni ise onlara haksızlık ettiğimiz duygusu… “Bugün ben yaşıyorum, en az benim kadar masum ve yine en az benim kadar yaşamaya onların da hakları vardı” duygusudur boğazımıza düğümlenip gözlerimize dolan.
İşte onlardan biri de OTDÜ’de öldürülen Ertuğrul Karakaya. O zaman ölümünün ardından onun için “Ertuğrul Ağıdı” adıyla ağıt yakılan gencin her ölüm yıldönümünde, Salihli’de gömütü başında bir avuç romantiğin katıldığı anma düzenlenir. Bu yılki anmadan sonra anmaya katılanların -ki aralarında Ertuğrul’un yaşı sekseni geçen annesi de var- haklarında dava açılmıştı. Dün bu dava sonuçlandı. Sanıkların! tümü aklandı. Ama bu dava bazılarının hala o gençlerin ölülerinden bile korktuklarının bir delili oldu.
Şimdi yeni bir anayasa yapımı sürecine girdik. Toplum sanki kendini hiç ilgilendirmeyen sıradan bir olaymış gibi ilgisiz. Siyasilerimiz toplumun bu ilgisizliğinden rahatsız bile olmuyorlar. Hatta bu duruma sanırım içten içe seviniyorlar. Oysa bu bir ülkede sıklıkla yaşanmayacak ve toplumun tüm kesimlerinin yaşamını doğrudan etkileyecek bir olgu anayasa değişikliği. Ama toplum suskun.
Son otuz yılda “gök ekini biçer gibi” tolumun önünü açacak insanlarımızı yok ettik. Şimdi bunun etkileri görülmeye başladı. Bu suskunluğun nedeni bu. Hele önümüzdeki yıllarda bunu daha da ağırlıklı olarak duyumsayacağımız bir gerçeklik.
Gençlik, insanın en dinamik olduğu bir süreçtir. Yapısı gereği ataktır, gözükaradır ve kendinden önceki kuşağın yaptıklarına eleştirel bakar. Oysa günümüzde sokakları dolduran gençliğin önemli bir bölümü tepkisini bireysel sıra dışılık sandığı ama kendisine benzeyen on binlercesinin aynılığı ile asıl sıradanlık olan bir yolu tutmuştur. Yine hatırı sayılır bir bölümü ise, eğitim sistemimiz tarafından yaşken eğikleştirildikleri için ağababalarından öğrendikleri ama içinin neyle dolu olduğunu bile bilmedikleri sloganları savurmaktadırlar. Özgünlükleri ve yaratıcılıkları törpülenmiş bu insanların gelecekte toplumu taşıyacakları bir yer olamaz.
Yine de umutsuzluğa yer yok dünyamızda. Biliyoruz ki tarihin çarkı geriye doğru dönmeyecektir. Yurdumuz gençleri de üzerlerindeki bu ölü toprağını mutlaka atacaklar ve kendi yaratıcı dünyalarını yine kendi bildikleri gibi kuracaklardır.
Biraz geç ve biraz sancılı da olsa.