ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

AŞ İŞ GÜVENLİK

Yaşadığımız günlerin hızına erişmek güç. Gündem o kadar hızla değişiyor ki kafalarımız karmakarışık oluyor.
Genel bir anayasa değişikliğini tartışmaya açmışken, konu türban değişikliğine indirgendi. Şu an ise Hürriyet’ten Ertuğrul Özkök’le başbakan arasındaki söz yarıştırma gündemin ilk konusu. Siz bu yazıyı okurken çoktan bir başka konu gündeme oturmuş olacak.
Oysa bizim temel sorunlarımız hep aynı. Aş, iş, güvenlik.
Aşımızın her geçen gün azaldığı bir gerçek. AB ile ilişkilerde dış satım yüzde dört artmış, dışalım yüzde yetmiş. Bu rakamlarla aşımızın artması olası mı?
Ürettiğimizden çok tüketiyoruz. Bu aynı aylık kazancının üzerinde harcama yapan “kredi kartı” sahibinin durumuna benziyor. Bir fark var o da; kredi kartı sahibi kısa bir dönem sonra kartın borcunu döndüremez duruma geliyor. Ülkeler ise on yıllar sonra yaşıyor krizlerini.
İş konusu da yakıcılığını artıyor. İşsizlik oranın artığını yazıyor gazeteler. Burada iki nokta önemli.
Birincisi teknolojik gelişim. Bunun dışında kalmak olanaksız tabii. Teknolojik anlamda geri kaldığınızda sonunuz kötü olur.
Teknoloji, üretimde insan emeğini azaltıyor. Daha az emekle, daha çok üretim yapılmasını sağlıyor. Beş saatte üretilen bir ürün bir saatte, yarım saatte üretilir duruma geliyor.
Daha az emekle sağlanan bu üretimin topluma yansıması önemli. İlk akla gelen ürünün daha ucuz olması. Ama bu hiç gerçekleşmiyor.
İkinci akla gelen birim zamanda daha çok üreten çalışanın ücretinin artması. Bu da yok.
Üçüncü akla gelen ise bu ürünü üretenlerin çalışma saatlerinin azaltılması. Öyle ya, beş saatte ürettiğini bir saatte üretiyorsa ve ücreti değişmemişse, beş saat yerine bir saat çalışması normal değil mi. Yook, yok öyle yağma. Yine beş saat çalışacak. Beş kat üretecek. Aynı parayı alacak. Peki, işsizlik nasıl azalacak? Hiç değilse beş saatte yaptığı üretimi bir saatte yapan çalışanın çalışma saati yarı yarıya düşürülse, bir o kadar kişi daha iş sahibi olmaz mı?
Biliyorsunuz gündem Türbana sokulmadan önce Sosyal sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası yasası (SSGSS) gündemdeydi.
Güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren bu yasanın sosyal devleti nasıl çökerteceğini daha önce yazmıştım. Bugün, günlük yaşamımızda yaşadıklarımıza değineceğim.
Birincisi sigortasız çalışma. Çalışanlarımızın oldukça büyük bir bölümü kaçak çalışıyor. Hiç sigorta kaydı yok. Yine oldukça önemli bir bölümünün ise sigorta primleri yatırılmıyor ya da geciktiriliyor. (Bu durumdakiler sağlık hizmetlerinden yararlanamayacaklar.)
Bir başka durum da, çalışanların resmi ücretleri ile fiilen aldıkları ücretler arasındaki fark. Tıpkı serbest çalışanların (bağkurluların) durumu gibi. Primler enaz ücretten ödeniyor.
Bu durumda işverenleri suçladığımı sanmayın. Onlar bu acımasız rekabet ortamında başkalarının yaptıklarını yapmak zorundalar. Yoksa ayakta kalabilme olanaklarını yitirirler.
Bu olumsuzlukların gerçek sorumlusu toplumun kendisidir. Burada da 12 Eylülcülerin başarıları söz konudur. Toplumu istedikleri doğrultuya sokmayı başarmışlardır. Erdem olan; “Hak aramak” iken, “Hak’kı aramak” yapan onlardır. -Oysa biz Hak’kın her yerde olduğunu öğrenmiştik.-
Türban yalnızca kadınlarımızın başımıza dolanmamıştır. Türban kadın, erkek tümümüzün gözümüze, kulağımıza, aklımıza da dolanmıştır ve bize bu türbanı dolayan Erdoğan değildir. ABD isteğini emir sayan 12 Eylülcülerdir.
Not: Yalnızca kadınlarımızın başındaki türbanla uğraşan aymazlar, kadın erkek tümümüzün gözüne, kulağına, zihnine dolanan bu kara bezi nedense hiç görmemektedir.