ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DUA EDİN Kİ LAİK BİR ÜLKEDEYİZ

Danıştay çok tartışılacak bir karar aldı. “Bu müfredatla, din dersi zorunlu olamaz.”
Bazıları din derslerinin 12 Eylülcülerce zorunlu duruma getirildiğini sanırlar. Bu yanlıştır. 12 Eylülcüler yalnızca zorunluluğu yasaya geçirmişlerdir.
Din dersleri 1950’lili yıllarda ben öğrenciyken de vardı. O zamanlar “zorunlu olmadığını” 12 Eylülden sonra öğrendim. Üstelik 12 Eylül’den önce dokuz yıl zorunlu olup olmadığını bilmeden öğretmen olarak “din dersi” okuttum.
Din dersleri okulların programına konulduğu andan itibaren zorunlu olmuştur. Ne öğrenciliğimizde bize ya da velilerimize sorulmuş, ne de yirmi beş yıllık öğretmenliğimde ben sormuşumdur; “Din dersi alacak mısınız?” diye.
Şimdi bazılarınız, kendi suçunu itiraf ediyor diye düşünecektir. Oysa durum başka. Din derslerinin zorunlu olmadığı, ne öğretmen okulunda bize öğretilmiştir, ne de bize verilen programlarda yazmaktaydı. Konuyla ilgili bir açıklamaya eğitim ve öğretimle ilgili yasa ve yönetmenliklerde de rastlamadım. Öylesine ustalıkla gizlenmişti ki, herkes zorunlu bilmekteydi.
Şimdi, Danıştay “zorunlu olamaz” kararı vermiş. Varsayalım, bu karar doğrultusunda düzenleme yapıldı. Kaç babayiğit çıkacak çocuğuna “din dersi” aldırmayan.
Öncelikle şu mahalle baskısı sorunu var aşılacak. Özellikle Anadolu’da, herkesin birbirini tanıdığı yerlerde, kim diyebilecek “çocuğum din dersi almasın” diye. Çevrenin tepkisini, dışlamasını nasıl yenecek.
İkincisi; imamlaşan öğretmenlerin gittikçe çoğaldığı, yöneticilerin ise iyice kaşarlanmışlarından atandığı okulda, din dersi almayan öğrencinin başına neler gelecek?
Alevi öğrencinin yalnızca alevi olduğu için öğretmenince açıkça dövülebildiği, ramazanlarda oruç tutmayanların bıçaklandığı, ırmağa atıldığı bir ülkede “benim çocuğum din dersi almasın” diyebilecek kaç kahraman çıkacak. Hıristiyan papazların öldürüldüğü, Ermeni diye Hrant’ın vurulduğu bir ülkede yaşadığımızı unutmayalım.
Demokrasiyi türban sorunundan ibaret sanan AKP’nin hükümet olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Dünyanın hiçbir yerinde, solcu olmayı bırak, demokrat olan her insanın kaldırılmasını isteyebileceği bir 301 i savunan CHP’nin ana muhalefet olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
İktidarımız, aldığı eğitim gereği demokrasiyi içselleştirmesi olanaksız kişilerden, ana muhalefetimiz ise ırkçı yapısı gereği savaştan yana, askerden medet umanlardan oluşuyor. Bu ülkede demokrasi zor. Demokrasinin olmadığı yerde de “seçmeli din dersi” zor.
Hani, deveye sormuşlar, “boynun neden eğri” diye. “Nerem doğru ki” diye yanıtlamış. Bu da aynı.
Hem laik bir ülkeyiz, hem “din dersi” adını taşıyan bir dersimiz var. Üstelik de o derste yalnızca bir dinin bir mezhebine göre bilgilendirme yapılıyor.
Hem laik bir ülkeyiz, hem de devlete bağlı diyanet işleri başkanlığımız var. Üstelik de o başkanlığın bütçesi birçok bakanlığın bütçelerinin toplamından fazla.
Hem laik bir ülkedeyiz, hem de devlet görevine alınmada en önemli koşul, eşinin başının bağlı olması.
Hem laik bir ülkedeyiz, hem de devlet ve belediyelere ait yemekhaneler sudan bahanelerle ramazanlarda kapalı. (Yalnızca yemekhaneler değil. Birkaç ilin dışında tüm illerde lokantalar ve hazır yiyecek satıcıları da kapalı.)
Hem laik bir ülkedeyiz, hem de Cuma namazı saatlerinde devlet dairelerinde memur bulmak neredeyse olanaksız. Bazı okullarda öğrenciler için cuma namazı servisleri var.
Dua edin ki laik ve demokratik bir ülkedeyiz.