SİSİN İÇİNDE
Yazıya “zor günlerden geçiyoruz” diye başlamak geçti içimden, duraksadım. Duraksadım çünkü bizim “zor günlerimiz” hiç bitmedi. Üstelik bu kavramı yerli yersiz o kadar çok kullandık ki, kavram yıprandı, inandırıcılığını yitirdi.
Dün sabah televizyonlar, bu sabah gazeteler manşetlerinde veriyor olayı. Ve, internet iletileri, siteleri… İlhan Selçuk, Doğu Perincek ve Kemal Alemdaroğlu’nun gözaltına alınışıyla daha da gelişen Ergenekon yapılanmasından söz ettiğimi anlamışsınızdır. Hangisi haber, hangisi yorum belirli değil. Yazmasan olmaz. Yazsan söylenmemiş ne kaldı ki yazacaksın? Yine de bu zor günlerin ardından, toz duman kalkınca neler çıkacağını bilememenin yanılgılarını taşıyan bir yazı yazmak geldi içimden.
Öncelikle bu Kızılelma koalisyonunu baştan beri hiç tutmadığı, yöntemlerini de düşüncelerini de hiç beğenmediğimi söylemeliyim. Eğer bize yansıdığı gibi amaçları bazı koşulları olgunlaştırmak ve bunu sağlamak için de her yol mubahtır anlayışları gerçekse –ki öyle görülüyor- bunun savunulacak yanı var mı?
Okurlar bilirler. Ben ulusalcı değilimdir ve de ulusalcılığın pek hayırlı bir şey olmadığını sıkça yazmaktayım. Ulusalcıların demokrasiyi hiç de içselleştirmediklerini de bilirim. Hele hele seçimlerde “CHP’ye kızıp oy vermiyorsanız, o zaman bari MHP’ye oy verin” diyen İlhan Selçuk’un anlayışını benimsemem, İstanbul Üniversitesinde rektörken en küçük bir sol şenliğin yapılmasına bile tahammül edemeyen, okulda neredeyse cezalandırılmamış devrimci bırakmayan, 12 Eylül artığı antidemokratik YÖK’ü baş tacı eden Kemal Alemdar’ın eylemlerini savunmam herhalde beklenemez.
Doğu Perincek’in Türkiye tarihinde kendine özgü bir konumu vardır ki onu yakından tanıyanlar çok iyi bilirler. Onu yazmak bile istemem.
Tüm bunlara karşın “Demokrasi herkes için olmalıdır” ilkesine bağlılığım nedeniyle, olayın polisiye yönüne karşı olduğumu peşinen söylemeliyim.
Kaçma durumları olmadığı bilinen kişilerin “sabaha karşı” alınmalarını onaylamıyorum.
Her an anlatımlarına başvurulacak kişilerin karga tulumba götürülmesi yerine incelikle çağrılanması gerektiği düşüncesindeyim.
Eğer başka bir ilişki biçimini içeren somut kanıtlar yoksa yalnızca yazı yazdıkları ya da düşüncelerini açıkladıkları için insanların gözaltına alınması, yargılanması, cezalandırılması benim anlayışımın dışındadır.
Toplum vicdanında karşılığı olmayan cezalandırmalar, yalnızca kahramanlar yaratır. Bazen gerçek kahramanlar, bazen de sahte kahramanlar oluşturur. Üstelik de Kızılelma koalisyonu gibi gerçekten çökertilmesi gerekli yapılanmaları toplumun gözünde meşru kılma riski çok yüksektir. Yani, yapılanlar “kaş yapayım derken, göz çıkartmak”a dönüşebilir ki, bugün bu risk çok fazladır.
İşin bir de siyasal yönü var. Her ne kadar AKP, davayla ve tutuklamalarla doğrudan bir ilgisin olmadığı söylenecek olsa da olgunun siyasal sorumluluğu AKP’nin üzerinde kalacaktır. AKP hükümetinin bugüne kadar ki aculluğu da göz önüne alındığında bunu savuşturması hiç de kolay olmayacaktır. AKP’nin toplumdaki itibarı SSGSS yasa tasarısı ile düşüşe geçmişti. Hatta ben “Sonun Başı” balıklı bir yazıyı yazmaya başlamıştım. AKP’yi bu düşüşün başlamasından “kapatılma davası” kurtarmıştı. Şimdi bu son gözaltılar hiç kimsenin karşı çıkamayacağı kanıtlarla desteklenemezse kapatılma davasının getirdiği AKP hakkındaki mağduriyet kaynaklı tüm olumsamalar silinecek, düşüş yeniden başlayacaktır.