ÇÖPÜ HALININ ALTINA SÜPÜRMEK
Temel, herkesin gözü Dursun’u vurmuş. Tutuklanmış. Avukatı; “Mahkemede iyi bir gerekçe bulursak, cezanı hafifletebiliriz” demiş. Temel de “Onu bana bırak” demiş.
Duruşmada gerekçesin açıklamış: “Denize her açılışında benim tutacağım hamsileri tutayidi.”
Bizim toplumsal yaşamımızda sık sık rastlarız bu tür savunmalara. Özellikle bir olayın özünü saptırmak istediğimizde.
Geçtiğimiz günlerde Akdeniz Üniversitesinde silahların patladığı olaylar yaşandı. Anlı şanlı basınımız bu olayı vermemezlik edemezdi. Hemen çarpıtmaya başladı. “Üniversitede sağ sol çatışması”.
Saha sonraki günlerde yapılan yayınlar ise tam evlere şenlik havasında:
“Sağcı bir gencin sevgilisine, solcu bir genç arkadaşlık teklif etmiş. Kabul edilmeyince ısrarcı olmuş.”
“Çatışmalarda Apo posterleri açılmış, ayrımcı sloganlar atılmış.”
“Olaydan önce Türk bayrağı yakılmış”
* * *
1980 öncesi savunmaların en önemli öğesi “kızılbayrak”tı. Doksanlardan bu yana buna yeni figürler eklendi.
“Kars kalesindeki bildiğimiz Türk Bayrağının uzaktan görüntüsünde seçilemeyen beyaz ay yıldız, “Kars kalesine kızıl bayrak çekildi” söylentisi çıkartılmasına neden olunmuştu ki, bu söylenti ABD’nin istemiyle darbe yapan, anlı şanlı milli darbecilerimize bile gerekçe oluşturdu. Bu gerçekdışı olay, günümüzde de bir siyasal söylence olarak konuşulur.
Şimdilerde geliştirilen “milliyetçilik”, yine bayrak üzerinden gizlemeye çalışıyor kendi suçlarını.
Üniversite içinde öğrenci olmayan silahlı yaratıklar cirit atacak, hazırladığınız gerilimin fitilini ateşleyen küçük gerekçeler halka yutturulacak.
Demokrasiye kapalı bir YÖK sistemi sürecek, öğrenci müşteri olarak görülecek ama müşteri olarak bile itibar görmeyecek. İtilip kakılacak ama ses etmeyecek.
Tüm bunlara duyarsız kalamayanları da şiddet kullanarak bastıracaksınız.
Sonra da olay çıkınca, sudan gerekçelere dayandıracaksınız.
Sizin bu gerekçeleriniz, dünyayı kana bulayan dünya savaşını başlatan neden olarak “Saraybosna’da bir Sırp velihatının öldürülmesi” gerekçesi kadar bile geçerli değildir.
* * *
Toplumsal gerilimin arttığı günlerdeyiz. Bu gerilimi artıranlar, gerilimi gözden kaçırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Gerilimi oluşturan etmenleri saklayarak gerilimin yok edilebileceğini düşünenler, halının altına tozları süpürerek temizlik yaptığını sananlar kadar akıllıdırlar.
Toplumdaki dengesizlikler artıyor. Resmi rakamlarda yüzde onlarda gösterilen yaşam pahalılığı; ekmek, sebze, yakıt gibi temel maddelerde çoktan yüzde elliyi çoktan aştı. Bu da yokluk ve yoksulluğu artırıyor.
Gözlerinin önünde üretime katkıları hiç olmayan ya da çok az olan insanların har vurup harman savurdukları bir yaşamı gören insanlar, değişik tepkilere yöneliyor. Bu insanları daha ne kadar “öbür dünya cenneti”yle avutabilirsiniz?
Toplumu da, Üniversiteleri de deli gömleği içine sokan bu 12 Eylül artığı düzenle hesaplaşamazsak daha da içinden çıkılmaz sorunların bizi beklediği bir gerçekliktir.
Toplumsal muhalefeti oluşturan etmenleri gözden kaçırmaya çalışmak, yeni gerilimlere ve olaylara ortam hazırlamaktan başka bir işe yaramayacaktır.