ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DÜŞÜNCE TUTSAKLIĞI

Eskilerde kalan deyimlerimizden biriydi “sokağın sesi”. Şimdilerde medyanın sesi var. Bize “sokağın sesi” diye iletilen, iletiye egemen olanın isteği.
Yerel gazetelerle birlikte binlere ulaşan gazete sayısı, binlerce radyo ve yüzlerce televizyondan beyinlerimize akan bilgilere karşın, neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Yoğun bir bilgi kirliliği içinde yaşıyoruz.
Duyduklarımız yalnızca birilerinin duyurmak istedikleri. Eleklerden geçirilmiş veriler ulaşıyor bize. Kalburüstü kepeklerle kaplanıyor beynimiz.
Filler tepişiyor. Gerçekte bizler ezildiğimiz halde, fillerden birini tutmak zoruna bırakılmak isteniyoruz.
Bu kavga bizim değil.
Bir yanda mağdurları oynayan, kendine Müslüman –siz türbana demokrat anlayın- AKP ve yandaşları. Diğer yanda, başlarını CHP’nin çektiği, demokrasiyle uzak yakın hiçbir ilişkisi kalmamış ulusalcılar.
Ben inanmıyorum AKP’ye. İnanmıyorum dürüst olduklarına. Belki kendilerinin de göremedikleri, görmek istemedikleri bir kargaşaya doğru sürüklüyorlar ülkeyi. Her uygulamaları uzaklaştırıyor bizi özgür düşünceden ve insan olma isteğimizden. Aldıkları eğitim gereği kavrayamadıkları “özgür insan” anlayışını sürekli saldırıyorlar. Her emre itaat eden, düşünmeyen, çarpık inançları olan, beyinlerine zincir vurulmuş bir toplum yaratmaya yarıyor uygulamaları.
Diğer yanda olanların AKP’nin bu karanlık gidişine karşı vaat ettikleri hiçbir şey yok. Bireyi hiçleyen, despot bir devlet anlayışını benimsetmeye çalışıyorlar, dinsel gericilikle korkutarak. Birçoğu kesmiş umudunu halktan. Bir öğretmen arkadaşımla yaptığım ve birçok arkadaşımın onadığına da üzülerek tanık olduğum konuşmadan bir kaç tümce. “Bu halkla bir yere gidilmez. Şöyle elli yıl her tür özgürlükleri rafa kaldıran, sert bir askeri yönetim gerekli. Ancak o zaman bu halkın değişimi sağlanır.”
Bu sözleri duyunca utandım. 1970’leri yaşamış öğretmen arkadaşlarımın, düştüğü bu açmazı görememesine üzüldüm.
Bu iki ucu pis bir değnek. Ve ne yazık ki toplumun büyük bölümü bu uçlardan birini tutmaya yatkın. Düşünme yetimizi bile çaldılar bizden.
Ergenekon yalnızca bir örgüt değil artık. Kafalarımızın içine yerleştirilmiş bir bilgisayar cipi. Egemenlerin dilediğince düşüncelerimizi yönetiyor.
Bir büyük kitle masum sayıyor bazılarını. Pusulasını yitirmiş bir toplum olduk. Demirel’in bir zamanlar “bana, sağcılar suç işliyor dedirtemezsiniz” sözü yankılanıyor kulaklarımda, “hainler mecliste, yurtseverler hapiste” sloganlarını duydukça. “Ya sev, ya terk et” anlayışının yeni biçimi bu kısır döngü.
Yurtseverlik kimsenin tekelinde değil. “Benim gibi düşünmeyenler yurtsever değil” anlayışıdır, çok sesliğimizi boğan.
Soframızdaki ekmeği artırmayan bu anlayışların bizi götüreceği bir tek yer vardır, o da Hitler Faşizmi’nin yerli sürümü.
Çıkışı sağduyuyla bulamayız. Kirli bir kavram artık sağduyu. Her ne kadar “sağlıklı duyum”dan geliyor bile olsa kirli.
Çıkışı “solduyu”da aramak gerek. Farklılıklarımızla bir arada yaşamayı başka türlü başarma şansımız var mı?