ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

BİR HUKUKÇUNUN SİLAHI

E-postamda bir ileti. Okul arkadaşım, İstanbul Barosu Sekreteri Av. Hüseyin Özbek 22 Temmuz tarihli Cumhuriyet’te yazısının çıktığını bildiriyor.
Gazeteyi alıp yazısını okuyorum.
Yazının girişinde ABD’nin Irak’ı hukuk dışı işgali, işgal gerekçesinin savaş öncesi açıklanan olmadığının ortaya çıkmış olması –sanki savaş öncesi gerçek neden bilinmiyormuş gibi- anlatılıyor. ABD’nin gerçek amacının enerji kaynaklarını ele geçirmek olduğu –bilmeyen var mı bilmem- anlatılıyor.
Buraya kadar genel geçer ve herkesin bildikleri…
Buradan sonra, ABD’nin işgali sürekli kılmak için bulduğu çözümden söz ediyor, sevgili arkadaşım. “Bunun için bulduğu çözüm Irak ulusu ve Iraklılık bilinci yerine, bu coğrafyada yaşayanların bir daha asla bir araya gelemeyecekleri şekilde Kürtlük, Araplık, Şiilik, Sünnilik ekseninde bir ayrışmadır.”
Şimdi nerden yaklaşalım bu yargıya. Emperyalizmin “böl, parçala yönet” yönetimi yani bulunmuş değil. Bunu Irak’ta da uyguladığı bir gerçeklik. Ama burada çok ince bir saptırma var.
Öncelikle Irak Ulusu diye bir ulus yok. Iraklıların bir bölümü Arap etnisitesinin bir parçası. Kürtlük, Araplık etnik bir bölüntü; Şiilik, Sünnilik ise mezhepsel…
“ABD Irak’ta sosyolojik evrimin önüne geçmeye çalışmakta, burjuva üretim ilişkilerinin ve bütünleşen ulusal pazarın zorunlu kıldığı ulus devlet yerine aşiret ve mezhep tabanlı, güçsüz, minyatür bölgesel yapılanmaları tercih etmekte ve hararetle desteklemektedir.”
Yukarıdaki bölüntüde ise sevgili dostum, devret kavramı ile ulus kavramını özdeşleştirerek sapı samana iyice karıştırıyor. Sanki “ulus devlet” dışında bir devlet olgusu yokmuş gibi yargılıyor. Hangi tarafını doğrultayım. “Burjuva üretim ilişkileri” olmaz, “kapitalist üretim ilişkisi” olur.
Bundan sonraki bölümde, her zaman duyduğumuz, içeriği doldurulmamış kavramlarla “Cumhuriyet ve kazanımları” anlatılmakta. Elbetteki doğru şeyler de söylenmekte. Siyasal bağımsızlık ve ekonomik bağımsızlığın birbirlerini tamamlaması gerektiği gibi.
Bundan sonra ise tam bir ırkçı yaklaşım sergiliyor.
“Çöküş döneminde yarı sömürge durumuna düşmüş Osmanlı’yı yok oluşa sürükleyen, çok dinli, çok dilli, çok etnikli hukuk düzeni, Neo Osmanlılık ve Ilımlı İslam yönlendirmesiyle Türkiye’ye yeniden giydirilmek istenmektedir.”
Yukarıdaki alıntıya göre Osmanlı’yı yok oluşa sürükleyen “çok dinli, çok dilli, çok etnikli hukuk düzeni”… Şimdi bu hukukçu arkadaşım Hukuk’tan acaba ne anlıyor. Burada söylemek istediği çoklu hukuk sistemi ise bunun nedeni yukarıda sayılanlar değil. Bunun nedeni İslami Hukuk anlayışıdır. Bu anlayış, Müslüman olmayanlardan daha çok vergi alınması üzerine kurulu bir anlayıştır. Çeşitliliğin bundan yararı değil zararı vardır. Bu nedenle de Osmanlıyı çöküşün eşiğine getirenin bu hukuk düzeni olması olanaksızdır.
Ilımlı İslam yönlendirmesinin nedeni ise “tepkisiz toplum” yaratılmak istenmesidir ve bu olayın çok renklilikle bir ilişkisi yoktur.
Dostumun, çok kimlikliliğe karşı çıkmak için çok daha iyi gerekçeler üretmesi gerekecek.
Üretim biçim ve üretim ilişkilerinin belirlediği bir yapıdır “Hukuk”. Kapitalist üretim biçimine karşı çıkmadığız sürece “batı’nın ekonomik ve siyasal çıkarlarını güvenceye kavuşturacak bir hukuk sistemine karşı olmanız, gölge boksu yapmaktır. Tıpkı; kapitalizme karşı olmadan, emperyalizme karşı olmak gibi…
Bir de yerli sermaye olgusu var. Sermayenin yeri, yurdu, ulusu, dini, imanı olurmuş gibi.. Sermayenin yerlisi olmaz, dostum. En yerlisi bile daha uygun koşulları bulduğunda ya oraya kaçar, ya da Oyak gibi satar şirketini yabancıya…

Sevgili Dostumun yazısının tümüne baktığımızda daha vahim bir görüntü çıkıyor ortaya. Yazının içeriği ırkçı bir yaklaşımı seriyor gözümüzün önüne. Hastalığın doğru tanısını yapıp, hastalığa neden etmeni ilaç olarak gösteriyor.
6-7 Eylül olaylarını, varlık vergisi rezaletini yaşamış bir ülkenin insanları olduğumuz unutuluyor.
Yapay bir ulus kavramına hapsedilmek isteniyor bu ülke. Etnik temelde bir ulusçuluk çıkıyor öne. Tek dil, tek din, tek ırk isteniyor. Ya olmazsa. Mübadil rezaleti gibi kovacak mıyız insanlarımızı, yoksa kıracak mıyız?
Rumları kovduk. Sanırım şimdi sıra Kürtlerde, sonra artık hangi sırayla olur bilemem ama Lazları, Çerkezleri, Gürcüleri ve diğerlerini de kovacağız… Sonra, sonra sıra daha küçük kültür kimliklerine mi gelecek?  İşte asıl yanlış olan, bölücü olan tavır budur.
Bunları bir hukukçunun yazmış olmasını anlayamıyorum. Ne zamandan beri hukuk insanların kimliklerine bakarak karar veriyor. Hangi hukuk kuralı ya da ilkesi insanları kimliklerine göre ayırarak “çağdaş hukuk” olabiliyor?
Kusura bakmayınız. Ben insanların ayrı kimlikleriyle, aynı hukuk altında ve demokratik bir ortamda bir arada yaşamalarından yanayım.