SUÇUMUZ İNSAN OLMAK
Hasan Dağı, Hasan Dağı / Eğil eğil bir bak / Sıkıyor zincir bileği / Jandarmada din iman yok.
Yukarıdaki dizeler Ruhi Su'nun unutulmaz dizeleri. Birçok kez dinledim Ruhi Su'dan. Onun söylemediği bir ezgiyle Anadolu'da yıllar önce söylendiğini de öğrendim. Her iki ezgisi de birbirinden güzel ama sizler ne kadar arasınız, Ruhi Su'nun uzun hava biçeminde söylediğini bulabilir, dinleyebilirsiniz.
Ruhi Su, 1951'deki ünlü sosyalist tutuklamalarında gözaltına alınır ve sanırım 1954 yılında Adana'ya sevk edilir.
Gidiyor kalktı göçümüz / Gülmez, ağlamaz içimiz / İnsan olmaktı suçumuz / Hasan Dağı, insan olmak.
Tüm sevk boyunca Ruhi Su ve diğer mahkûmların bilekleri zincirlidir. Tuvalete bile birlikte giderler. Adana’ya varıncaya kadar da çözülmemesi için sıkı emir vardır.
Bir ay doğdu bir ay doğdu / ışıdı yarama değdi / kelepçe derimi soydu / Hasan Dağı derdimiz çok.
İşte bu sevk sırasında Koçhisar dolaylarında şoförleri uykusuzluğa dayanamaz, zorunlu mola verilir. Ünlü Hasan Dağı türküsü de burada, elleri kelepçeliyken çıkar ortaya.
Koçhisar üstünden bora / Gülek bir karanlık dere / Sıradağlar sıra sıra / Çukurova ana toprak
Yaşam, İnsan olmanın suç olduğunu öğretmiştir Ruhi Su'ya. 12 Eylül döneminde ağır hastadır. Yurtdışında tedavi görmesi gerekmektedir. İşte "İnsan Olmak" suçlusu Ruhi Su’ya, bu suçu nedeniyle pasaport verilmez. 20 Eylül 1985’te uğurlamak zorunda kalırız bu canımızı.
* * *
Nice canlara kıyan 12 Eylül paşaları Ruhi Su'nun ölümünden de suçludurlar. Bir yanda yaşlıların tedavi görmesini engelleyerek ölmesine neden olmuşlar, diğer yanda Erdal Eren gibi çocukların yaşını büyüterek idam etmişlerdir.
Şimdi; Ruhi Su'nun 23. ölüm yıldönümünde, 12 Eylül karanlığının yaratıcıları hâlâ itibar görür durumda iseler söylenecek ne de çok söz olur. Bu paşaların, paşa paşa yargılanmaları için Ufuk Uras'a destek vermeyen Tayip Erdoğan ile Deniz Baykal'ın şürekâsı, ne yüzle demokrasi sözünü ağızlarına alabiliyorlar.
Bu ne yaman çelişkidir ki; her iki parti başkanı da birbirlerini sıkıştırırken aynı açmaza düştüklerini anlamazlar, görmezler.
Erdoğan’ın "Deniz Feneri" karşısında düştüğü konum ile Baykal'ın "Ergenekon" karşısında düştüğü konumun bir farkı mı vardır.
Ya da her ikisinin 12 Eylülcüleri koruması karşısında düştükleri konum nasıl savunulur.
Bu ne yaman çelişkidir ki; Bizler, neredeyse başımıza gelen tüm kötülüklerin (zamların, yaşam pahalılığının, soyulmamızın, sömürülmemizin, dışa bağımlılığımızın, yoksulluğumuzun ve başkalarının) anası olan 12 Eylül'cüleri seçeriz her seçimde.
Var mıdır bu bilmeceyi çözebilen?
Sanırım, en güzelini yine Ruhi Su söylemiş.
Suçumuz, insan olmak.