ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

AL GÖZÜM SEYREYLE

        Kısa bir ara oluştu. Bir hafta yazı gönderemedim.
Geçen hafta İzmir, İstanbul, Sinop ve Çorum’u dolaştım. Ülkenin gündeminden kendi gündemime geçtim.
Öncelikle Sinop’tan başlayayım. “Al gözün seyreyle dedim” ve hazanın, yeşili sarının ve kırmızın tonlarına boyadığı doğayı gezdim. Beni her gidişimde şaşırtan güzellikleri anlatabilme olanağı yok. O, güzellikler ancak yaşanır.
Kestane balının acısından tat almak gibi geldi gezi.
İlk gençliğimin Sinop’unu aradım eskiden kalan dar sokaklarda. Ne gençliğimi ne de gençliğimin Sinop’unu bulamadım. Arnavut kaldırımı döşeli sokaklarımda şimdi asfaltın pis kokusu ve belediye başkanlarının yüz karası gibi duran siyahlığı var.
Sözde korumaya alınmış ahşap binalar yıkıldı yıkılacak.
Nerede iskeleye sabah motorlarını karşılayanlar sepetle ücretsiz balık veren insanlığın Sinop’u.
Kentin yeni bölümlerinde bile sokaklar dar. Yeşil alanlar yok denecek kadar az.
Kuşçuların iskete ve sakalarını kondurdukları Meydankapı Camisinin yanındaki çınarlar da artık yok.
Yalnız bu kadar da değil, yok edilenler. Belki de Karadeniz’in en güzel koylarından biri olan ve karayolu bağlantısının olmadığı dönemlerde Sinop’u Ayancık’a denizden bağlayan iskelenin bulunduğu koy da yok. Pazar yerini geniş tutmak için doldurulmuş.
En hazini; Hükümet Konağının önündeki iki konuk palmiye de yok edilmiş.
Yok edilen yalnızca doğa değil ki. Önce geçmiş, sonra anılar.
Heyyy, para. Sen nelere kaadirsin.
Senin için insansal değerler yok ediliyor.
Geçmişi olmayan bir kent yaratıl
mış, rant için.

        Kimler sorumlu bu yaşamdan.
Yığınla sorun varken, yalnızca önümüzdeki yerel seçimi kazanmayı düşünen adayların kısır politikalarını gözlemledim.
Kişisel hırsların öne çıktığı ayrılıkları bile çözemeyenler mi çözecek sorunları.

        Yine de bu yağmaya karşın kalanlar var.
Emeğini umuduna saran dostlar gibi.
Kırk iki yıl sonra ilk kez görülen arkadaşlar gibi.
Işığı yüreklerinde taşıyan yoldaşlar gibi.

        Yine de en iyisi dağlar.
Kayın ağaçlarına sarılan sarmaşıklar gibi sarıldım ormanların renklerine.
Hala duru akan derelerin bulunduğunu görmek giderdi içimdeki sıkıntıları.
Armut pekmezi kaynatılan kazanların ateşinde aydınlanan gecelerde söyleştim.

        Şimdi tam zamanı gezmenin.
Termik santrallerin külleri kavurmadan yaprakları…
Nükleer santralin ışınımıyla ölmeden doğa…
Şimdi tam zamanı hazanın hüznünü yaşamanın.

        Geç kalmayın.