ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

HOCA YELLENİNCE…

Hani bir söz vardır “hoca yellenince, cemaat ….” diyen. Bana kalırsa bizim hükümet de giderek bu sözdekine benzemeye başladı. Başbakanın “Ya sev, ya terk et” anlamına gelen sözlerinden sonra, Vecdi gönül de "Bugün eğer Ege'de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çok yerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?" (...)  biçiminde konuştu.
Şimdi bunu nasıl yorumlamalı… Özdeki düşüncenin istenmedik biçimde dışa vurumu mu demeli, yoksa şaşkınlığın bir anlatımı mı? Neyse geçelim bunları…

Önce şu millilik üzerinde duralım.
Benim milliyetçi/ulusalcı olmadığımı okurlar bilirler ama önemli olan bu değil. Şimdi varsayalım ki (yoksa velev ki mi desem) milliyetçilik iyidir ve bu devlet milli devlettir.
Bu nasıl bir milli devlettir ki; bankalarının neredeyse çoğunluğu yabancıların elindedir.
Bu nasıl bir milli devlettir ki; özelleştirme adıyla başta telekomünikasyon olmak üzere ülkenin en büyük ve de stratejik kuruluşları yabancılarındır.
Bu nasıl bir milli devlettir ki; maliyesini IMF yönetiyor desek yalan olmaz.
Bu nasıl bir milli devlettir ki; bakkal dükkânları bile (supermarket) yabancıların elindedir.
Bu nasıl bir milli devlettir ki; yer altı kaynaklarını yabancı şirketler talan eder.
Bu nasıl bir milli devlettir ki; …………………….
Geçelim bunları bir kalem.
Bizim milliyetçiliğimiz de dünyadaki benzerleri gibi halkı kandırma üzerindendir. Bunun da en önemli koşulu ötekileştirilmiş insanlar yaratmak ve onları düşman göstermektir.
Yani, içinde bulunduğu durumu görmemesi için, halkın ilgisini “cambaza bak” oyununla başka yöne çekmek üzerinedir.

Şimdi; bir kez daha düşünelim Rumlar, Ermeniler ve diğerleri olsaydı, nasıl olurduyu:
Bir arada yaşamanın ön koşulu olarak saygıyı öğrenirdik.
Sokaklarımızda kadınlarımızın özgürce dolaşabildiği bir demokrasiyi kurmamız daha kolay olurdu.
Ve ülkemiz:
Ticari amaçla tek tür olarak çiçek yetiştirilen sera değil, türlü renkler ve kokulardaki çiçeklerin yeşillikler içinde bir arada olduğu yayla olurdu.
Tek bir kuş türünün hapsedildiği kafes değil, birçok kuş türünün kulaklarımıza ulaşan seslerinin güzelliğinde bir orman olurdu.
Renklerin, tatların, lezzetlerin güzelliklerin birbirini tümlediği YURT olurdu.

Nazım’ın dediği gibi:
“Yaşamak,
Bir ağaç gibi tek ve hür,
Bir orman gibi kardeşçesine
Bu memleket bizim”

Olurdu.