BİZ SUSTURULDUĞUMUZDA, KİMLER KONUŞUYOR.
Cumhuriyet gazetesi geçtiğimiz pazar günü beyaz bir sayfa ile çıktı. Sayfanın bir köşesinde “Biz susarsak, kim konuşacak” yazılıydı.
Bu, hükümetin kendine yandaş olmayan basın ve yayın organlarına karşı uyguladığı bir sindirme eylemine olan tepkiydi. Bugünlerde hükümetin her türden baskısına uğradığını belirten Doğan Grubu yayın organları da Cumhuriyet'in bu tepkisini gündemlerine aldılar.
“Basın özgürlüğü” kavramının içeriğini dolduramadığımız kesin. Devleti yönetenlerimizin her birinin basın karşısındaki tavrı kendine özgü. Herkesin kantarı belinde. İstediği gibi ölçüyor, istediği gibi tartıyor ve istediği gibi yargılayıp cezalandırıyor ya da ödüllendiriliyor.
Bizim yaygın basınımızın “basın özgürlüğü” kavramını yalnuzca kendisi için geçerli sayma gibi bir hastalığı vardır. Anadolu'daki yerel basının, bazen bir kaymakamı, bazen bir valinin ya da bir başka üst düzey yöneticinin isteği üzerine neler çektiğini bilmez, bilmezden gelir, yazmaz, söylemez.
Bizde feryat, nodulun ucu değende başlar. Eğer nodul başkalarına dürtülüyorsa ses çıkarmamak faziletini(!) gösteririz.(Yeni kuşaklar bilmez. Nodul; Manda ya da öküzleri yönetmek için kullanılan, adına üvendire denilen yaklaşık iki metre uzunlığındaki değneğin ucuna takılan ve sivri yanı dışarıda bırakılan başsız çividir.)
Cumhuriyet gazetesi bir yandan basın özgürlüğü savunuculuğu yaparken diğer yandan bünyesindeki Feminist yazar Berat Günçıkan'ı düşüncelerini yazdığı için gazetedeki görevinden almakta sakınca görmez.
Başbakanlık dilediği gazetecilere akredidasyon verir. Onları dünyanın her yanına götürür. Bunun tek ölçütünü de yine kendileri koyar. En önemli ölçüt yandaşlık, ikincisi karşı olmamaktır.
Siz hiç devletin olanaklarıyla gezen sosyalist bir gazeteci duydunuz mu? Ya Kürt muhalefetinden bir kişi? Gülmeye mi başladınız. Öyle ya. Muhaliflere tavır cezaevleridir.
Sahi şu tutukluyken dövülerek öldürülen Engin Ceber neden tutuklanmıştı. Yürüyüş Dergisi dağıtırken öldürülen Ferhat Gerçek'in katilinin bulunmasını istediği için. Peki, Ferhat Gerçek'in öldürülmesi düşünceyi engellemek değil miydi?
Bu ülkenin geçek muhalifleri hep baskı altındaydı, hep susturuldu. Bazen cezaevinde, işkencede; bazen Hrant Dink gibi sokakta kurşunla.
Sisteme muhalifseniz konuşmaya, yazmaya, sözünüzü söylemeye hakkınız yoktur. Size her şey revadır. Ama sistem içi egemenlik savaşaımının bir yanındaysanız ve yeni egemenlerle ters düşmüşseniz yaygaranız dümyayı kaplar. Çünkü hala gücünüz vardır.
Şimdi bir kez de biz soralım.
BİZ SUSTURULDUĞUMUZDA, KİMLER KONUŞUYOR.