ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ

Bu kez yazıma uzunca bir alıntıyla başlayacağım. Konu birçok kişinin gündemine almaktan çekindiği inanç özgürlüğü olacak.
İZMİR Egede Son Söz – İl Genel Meclisi tarafından iki kez Valiliğe götürülen ‘Cem evlerinin resmi ibadethane kabul edilmesi’ önerisine Diyanet’ten de ret cevabı geldi.
İl Genel Meclisi 24 Kasım Günü İzmir Cem evlerinin resmi ibadethane olarak kabul edilmesi, indirimli elektrik ve su giderleri ayrıcalıklarından yararlandırılmasıyla ilgili ikinci kez temenni kararı almıştı.

Diyanet İşleri’ne ‘danışılan’ karar ‘Cem evlerinin ibadethane olmadığı’ gerekçesiyle reddedildi. Kararda “Aleviliğin İslam'dan ayrı bir din gibi gösterilmesi ve caminin karşısına da ibadethane olarak cemevinin konulması yaklaşımı milli birlik ve bütünlüğümüzü zedeleyeceği düşünülmektedir” denildi.
         *          *          *
Gerçekte “inanç özgürlüğü” kavramının tartışmaya açılması ve tartışmanın tüketilmesine kadar da sürdürülmesi zorunluluğu var.
İnanç özgürlüğü kavramı üzerinde anlaşmaya varılmadan, dinin siyaset üzerindeki vesayetini kaldırmak olanaklı olmayacaktır.
Önce dinin siyaseti vesayet altına alma aşamalarının nasıl bir dipsiz kuyu olduğunu ve verdikçe daha fazlasını istediğini görelim.
1949 CHP  Din dersleri getirdi.
1957 DP Saidi Nursi’yi kullandı.
1960’lar Süleyman Demirel tarikatları okşadı.
1990’lar ANAP Din sömürüsünü azdırdı.
2000’li yıllar AKP: Diyanet İşleri bütçesi birçok bakanlığın toplamından fazla.
Yurdun her tarafından mantar gibi EL KAİDE’li fışkırıyor.
Yedikçe gelişen ve geliştikçe daha çok canavarlaşan bir gelişim bu. Üstelik de inanç özgürlüğüyle taban tabana çelişen bir olgu.
*          *          *
İnanç özgürlüğü, bireyin dilediği gibi inanma ve inanmama özgürlüğünü kapsar.
Bu bağlamda baktığımızda aksayan yönler ise:
Birey ya da oluşturduğu topluluk, kendi inancını belirler. Bu inancın gereği olarak da istediği ibadet yerini belirler. Yani; hiç kimsenin “benim ibadet yerin cemevidir” diyene cemevi ibadet yeri değildir deme hakkı olmaz. Hele hele bu inançta olmayan birilerinin böylesi bir açıklamada bulunması tümüyle hem demokrasiye, hem de demokrasinin gereği olan inanç özgürlüğüne karşı çıkmaktır.
Avrupa İnsan Hakları mahkemesi kararıyla da pekişen bir durum ise kimlik kartlarındaki “dini” hanesinin inanç özgürlüğüne karşıtlığıdır. Bazılarının istatistiği nereden aldığı belli olmadan “ Türkiye’de yaşayanların yüzde doksan dokuzu müslümandır” sözünü dillerine dolayarak insanlara inançsal baskı uygulamayı inatla sürdürdüğü bir ülkede yaşıyorsak durum daha da vahimdir.
“Katı bir Müslüman inancına sahip olmak”ın, ülkeyi yönetenlerce belirli devlet görevleri için ön koşul olduğu; ateist olduğunu açıkladığı için ölümüne ferman verilen Aziz Nesin’i yok etmek için Madımak’ta 37 canın yakıldığı ülkede, kaç kahraman kimlik belgesinin “dini” bölümüne gerçek inancını yazdırmaya cesaret edebilir.
Devlet kurumlarına ait yemekhanelerin her ramazan ayında “onarım” için kapatıldığı, oruç tutmadığını açıkça belli edecek davranışlarda bulunanların dövüldüğü, bıçaklandığı, öldürüldüğü bir ülkede “din” hanesinin kaldırılmasından başka demokratik çözüm bulunabilir mi?
Diyanet İşleri Başkanlığı gibi bir kurumun bulunması bile inanç özgürlüğünü hiç anlayamadığımızın bir belirtisidir.
“Başörtüsüne özgürlük” diyenlerin haklı olabilmeleri için öncelikle yukarıdaki olumsuzlukları ortadan kaldıracak eylemleri geliştirmeleri gerekir. Aksi halde davalarının özgürlük davası olduklarına inananlar ancak kendileri gibi düşünenler olarak kalacaktır. Bu da sorunlarının sürmesi anlamına gelecektir.