KAN GÖLÜ GÖZYAŞI SELİ - 2
“Güç günler geçiriyoruz. Ne yana baksan kan gölü, gözyaşı seli. Oysa yazacak o kadar çok derdimiz var ki..
Daha çocukluktan çıkmamış canlarımız uzanıvermişler toprağın yüzüne. Kim ister geri dönülmez yolculuklara göndermeyi çocuklarını.
Ne yana baksan kan gölü, gözyaşı seli.
* * *
Savaş tamtamları sağır ediyor yürekleri. Bir kanlı boğuşmayı besliyor kurt ulumaları. Sevdalanacak çağında, sevgili olmak varken, sırtlan dişli olmak neye?
Şiddeti körükledikçe, kasalarını dolduruyor askerden kaçmanın yollarını bilenler.
Ötekileştirilenlere duyulan kin, boğuyor insanlık düşüncesini.
“Uçaklar kalksın”, “tanklar yürüsün”, “toplar gürlesin” sesleri tahrik ediyor kini.
Cenazeleri sömürenler istemiyorlar demokrasiyi, özgürlükleri ve barışı.
Geldikleri oyun; onları, karşı çıktıklarının getirmek istediği yere getiriyor. Kürtlerin Türkiye Devleti ile olan bağları yok ediliyor. Dağdakini besleyecek ortam yaratılıyor.
Ne yana baksan kan gölü, gözyaşı seli.
* * *
Ölmek ve öldürmek ne zaman çözüm oldu ki, bugün çözüm olsun. Sorunun çözümünün ekonomik ve sosyal yapıyı düzeltmekten geçtiğini ne zaman anlayacağız.
Bireyci olmadan birey olunabilmesinin koşullarını yaratmadan, yani doğudaki aşiret düzenini çözecek bir ekonomik alt yapı oluşturmadan atılan her adım sonuçsuz kalacaktır.
Gün savaştan başka sözü olanların seslerini yükseltmeleri günüdür. Bunun için ilk koşul barıştan yana olmak, ikinci koşul ise PKK’nin koşulsuz ve beklemeksizin silah bırakmasıdır.
Yoksa…
Ne yana baksan kan gölü, gözyaşı seli.”
* * *
25 Ekim 2007’de yazmışım yukarıdaki satırları. Aradan yaklaşık üç yıl geçmiş. Ortalık yine “kan gölü, gözyaşı seli”.
Aradan geçen koskoca üç yılda bir arpa boyu bile ilerletemedik barışı. Şehit cenazelerinde “Kahrolsun” diye bağırmak dindirmiyor “kan gölü, gözyaşı seli”ni.
Silahlar konuşmaya başladığında söz bitermiş. Sözün bittiği yerde ise umut bile yeşermez.
Suçlu aramanın ne zamanı, ne de yeri. İntikam yeminleri içmeden iki elimizin arasına alıp başımızı düşünmeliyiz “ne yapabilirim” diye.
Belli ki ülkeyi yönetsin diye seçtiklerimizin yaraya sürülecek merhemleri yok ki sürsünler. Onlar da katıldılar bağıranların korosuna.
* * *
Bazılarının aksine suçlu “açılım” siyaseti değil. Suçlu; açılım siyasetinin, demokrasiyi özümsemeyenler tarafından yürütülmesi zorunda kalınması. Yani, araba kullanmasını bilmeyene, Ferrari sürdürülmek istenmesi gibi bir durumun var olması.
Suç “açılım”da değil. Tam tersi çözüm demokratik bir açılımın sağlanmasında. Sorun ise bu açılımı sürdürebilecek siyasal oluşumların toplumsal desteğinin sağlanamamasında yatıyor.