MIŞ GİBİ YAŞAMAK
“Mış gibi” yaşamın egemen olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İktidar “mış gibi”, muhalefet “mış gibi”, sokaktaki insanlar “mış gibi”.
Bayramlar da “mış gibi” oldu artık. Kurban kesiyormuş gibi yapıp küpler dolduruldu. Bayramlaşmış gibi yapılıp, arkadan sözler edildi. Barışılmış gibi görünüp, sövgüler yağdırıldı.
İktidar, adına demokratik açılım dediği uygulamayı “mış gibi” yönetiyor. Yüzde otuzlarla tek başına iktidar olmayı sağlayan, dünyada eşi benzeri var mı bilinmeyen yüzde onluk seçim barajına toz kondurtmuyor; demokrasiyi dilinden düşürmüyor.
Ülkeyi yönetecek milletvekillerini parti genel başkanları belirliyor; söze geldiğinde “çoğulculuk”tan geçilmiyor.
Bölge insanının çok büyük çoğunluğunun karşı durduğu, çevre katliamına yol açacak sözde enerji amaçlı santraller, iktidara azınlık oyuna karşı çoğunluk milletvekilleri ile sahip olanlarca barbarca uygulanıyor.
Özel sektörde çalışanların büyük bölümünün vergiye esas maaşları ile gerçek maaşlarının farklı olduğunu bilerek hiçbir şey yapmayanlar, sosyal güvenlik politikalarını yönetmiş gibi yapıyorlar.
Zorunlu din derslerinin kaldırılmasını gündemlerine almayanlar, türban ya da başörtüsü (adı önemli değil) üzerinden mış gibi demokratlık taslıyorlar.
* * *
Bir de “mış gibi” solcularımız var.
Yılmaz Güney’le Ahmet Kaya’nın mezarlarını ziyaret edip “onların sanatçılık yanı bizim için önemlidir” diyenler; onların sanatçılığının kaynağının sol politik görüşleri olduğunu görmezden gelirken “mış gibi”lik yapıyorlar.
“Ben Şanlıurfa’ya gidiyordum. Uçak Diyarbakır’a indiği için buraya uğradım” diyerek, Kürt sorununun çevresinden dolaşanlar da “mış gibi” yapıyorlar.
* * *
Günlük yaşamımız da bundan faklı değil. Aynaya baktığımda “mış gibi yaşamak” ın yaşamımızın bir parçası olduğunu görmemiz zor değil.
Galiba en iyisi fazla kurcalamamak. Rahat mı etmek istiyorsunuz. “mış gibi” yapın, yaşayın.