ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

BİR GARİP ÜLKE
Zafer Çağlayanı tanır mısınız? Zafer Çağlayan bu ülkenin ekonomi bakanıymış. Ekonominin başındaki bu kişi Nükleer santralleri savunuyor. Nükleer enerjiye karşı olanlara bir de sorusu var: “Tezekten mi enerji üreteceğiz?”

Peki, Cafer Özçakmak’ı anımsar mısınız? 2 Temmuz 1993 günü Sivas’ta 35 canımızın yakılmasının kışkırtıcısı olarak aranan ve bir türlü bulunamayan kişidir kendileri.
Bunları unutmuş ya da tanıyamamış olabilirsiniz ama Başbakanın gelişi sırasında Hopa’da HES’leri protesto eden ve bu nedenle çok demokratik bir biçimde gazlanıp coplanan, yetmezmiş gibi tutuklanıp mezalime uğrayan gençleri de hatırlamaz olamazsınız.

Şimdi yeniden başa dönelim. Bir ülkenin ekonomi bakanı ki, tezekten yani çiftlik artıklarından BİOGAZ denilen bir gaz üretildiğini, yani enerji üretildiğini bile bilmez. Rüzgâr ve güneş gibi yeni teknolojik kaynaklar ise aklının köşesinden bile geçmez. Bildiği iki şey vardır ve bu ikisi de “al birini vur ötekine” denilecek türden olan dereleri kaynaktan denize kadar borulara hapseden HES ve artık eski teknoloji olarak bilinen, tüm dünyada terk edilme yolları aranan TOKİŞİMA, yani nükleer enerji.  Hindi gibi kabararak konuşmasının altı da üstü de boştur.

Cafer Özçakmak 18 yıldır aranıyordu ve bulunamıyordu. Bu sürede neredeydi Özçakmak, şimdi bu araştırılıyormuş. Nedeni açık; Özçakmak 11 Temmuz 2011 günü Sivas’ta oğlunun evinde rahat döşeklerde ölmüş. Ölürken dokuz yorgan paraladı mı bilmiyorum ama oğlunun evi ise Valiliğe 400, polis karakoluna 500, Madımak’a ise 600 metre uzaklıktaymış. Polis bulamamış Cafer Özçakmak’ı…

HES’leri protesto eden gençler ise bu güzel ülkemin güzide hapishanelerinde çile dolduruyorlar. Üstelik emekli meslektaşım, yoldaşım Metin Lokumcu ise artık o “uğruna ölecek kadar çok sevdiği” toprağının altında. Ön raporda “gaza dayalı kalp krizi” yazan rapor yerine doğrudan “kalp krizi” yazan rapor var şimdi dosyasında. Göğsüne yediği tekmeler ise iz bırakmamış.

Bu birbirine karşıt insanları bir araya getiren ise ülkemin adalet anlayışı. Ülkemin aydınlarını yakmaktan sorumlu olarak aranan kişi rahat döşeğinde gidiyor öbür dünyaya. Bir Karadeniz türküsünde “bu dünyadan fayda yok, öteki de şüpheli” denilen yerde hesap sorulur mu, sorulmaz mı beni zerre kadar ilgilendirmiyor. Bu dünyada hesap sormakla görevli olanlar Cafer Ağa’dan hesap sormamıştır, soramamıştır, ne bileyim belki de sormak istenmemiştir.

 

Ne deveyiz, ne de kuş. Bir garip ülkeyiz işte. Ne anlaşılır, ne de anlatılır değil durumumuz.
Ülkesini sevdiği için ve aydınlık ateşi yakanlar karanlık zindanlarda ya da o sevdiği toprağını örtü yapmış üzerine yatmakta.

Kara bir bilisizliğin sarmalında olup, insan yakanlar rahat döşeklerinde ya da saygın yerlerde.
Bu arada birileri avuçlarını ovuşturarak bankalardaki rakamlarına yeni bol sıfırlı rakamlar eklemenin mutluluğunu yaşıyor.

Gelecekte bu topraklar iyice yaşanmaz olacakmış. Doğa yok oluyormuş. Denge bozulmuş, siyanür havuzları patlamış, nükleer kaza olmasa bile atıklardan korunma olanağı yokmuş.

Bir bakan “Tezekten mi enerji üreteceğiz?” demiş.
Bu,  masalın sonunun başlangıcı olmuş.