Gördükleri şey, bekledikleri ama hiç de istemedikleri… Gelenler dost değil. Gelenler Karadeniz’in katilleri. Yeşilin, börtü böceğin, daha zehire bulaşmamış toprakların, ağaçların, suyun, daldaki armudun, kovandaki arının, tarladaki domatesin düşmanları. Doğanın katilleri…
Ahmet Arif bir şiirinde şöyle tanımlıyor bunları:
“Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır…”
Gelenler yarın sabahlarımızı karartmaya geliyor. Birkaç milyon dolar için, çocuklarımızın geleceğini yok etmeye geliyorlar.
Gelenler; güney Afrika’dan getirecekleri kömürlerin zehri ile yeşili ve yaşamı karartacak olan termik santralcılar.
Neyse ki bekçileri var bu toprakların. Binlerce yıldır tutkunları var. Daha makineler parçalamadan toprağın bağrını yüzlerce köylü çıkıp geliyorlar karanlığın içinden.
Yollar kesilmiş. Jandarma, yolun Sinop yönünü de Gerze yönünü de ulaşıma kapatmış memleketin gerçek sahiplerine. Ne gam. Dağlardan, tepelerden aşan komşular yetişiyorlar Yaykıllıların yardımına.
Makinalar stop.
Sabahın ilk ışıkları bir başka öpüyor Yaykıl’ı bu sabah. Karanlığın öcülerinin üzerine doğuyor Güneş.
Olayı bana haber veren dostum çok güzel betimlemiş onları:
“Dini imanı para olanların, "Anadolu" gibi güzel bir adı kirleten dev şirketin gözünü para bürümüş elemanlarının, yanlarında kolluk kuvvetleriyle, "mübarek ramazan"da - sahur vakti - köye baskın bir "çıkartma" düzenlemesi çok tutarlı bir hareket doğrusu. Yakışmış.”
Olay çok taze. Bu yazı yazıldığında karanlığın öcülerinin köye girmesi üzerinden daha altı saat bile geçmemişti.
Köylüler ve Gerzeliler şu an olay yerindeler.
Gün, gebe yeni gelişmelere.
Umarım “yargısal kararlarla desteklenen” iyi ve güzel kazanır bu savaşımı.
Yarın sabahın güneşi, saatlerdir gergin bir biçimde bekleyen köylülerin üzerine doğmaz.
Umudu ve yaşamı taşıyan Güneş ışınları, gecenin içine gömer karanlığın öcülerini. Yeniden yeşilin, börtü böceğin, insanların mutluluğuna gönderir ışınlarını. |