ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

GÜN OLUR DEVRAN DÖNER
12 Eylül’ü bilir misiniz? Elbette duymuşsunuzdur. İşkenceler, yargısız infazlar, zulüm ve korku günlerini duymuşsunuzdur mutlaka..

Otuz iki yıl geçti üzerinden. Ne kitaplar yazıldı, ne anılar anlatıldı 12 Eylül üzerine.

Sanılmasın ki 12 Eylül yalnızca siyasilere uygulamıştır baskısını. Tüm bir toplum çekmiştir o zulmü.

Büyük büyük sözlerle değil sıradan insanlarla anlatılır öyküler. Ben biri tanığı olduğum, diğeri yakından duyduğum iki yaşantıyı aktaracağım.

1981 yılı ramazanı. Bergama Kozak’ın bir köyündeyim. Kozak yaylası köylüleri bu ülkenin en zengin köylüleridir. Ramazanda neredeyse tüm gün uyurlar. Akşamları da kahvehanelerde sahuru beklerler.

O günlerde akşam saat 23.oo’de kahvehanelerin kapatılması zorunluluğu var. Kolay değil, sıkıyönetim emri. Köylüler ise kahvehanelerde sahuru beklerler ama tedirginlikleri vardır.

Bir gece saat 23.oo’ü geçmiş. Köyün dar büklümlü sokağında araç farı ışığı yansımakta. Araç sokak lambasının altına geldiğinde fark edilir askeri araç olduğu.

Yan yana olan iki kahvehanede görülmemiş bir panik. Kahvehanelerin tüm camları şangırtıyla yerlerde. Köylüler, bir yerlerinin kesilebileceğine aldırmadan camlardan dışarı atıyor kendilerini ve ara sokaklarda kaybolmaya çalışıyor.

Bu köy, Bergama ve Ayvalık sınırında. Sınır komşusu köy, Balıkesir iline bağlı. Paşaların emri var. Memurlar, tatil gününde bile olsa izin almadan il dışına çıkamaz. Yani Bergama’dan iki yüz kilometre uzağa Ödemiş’e gidebilirsin ama 2 km yakınınızdaki Balıkesir’in köyüne gidemezsiniz.
Biz yine de zaman zaman kaçak giderdik o köye. O köydeki öğretmen arkadaşlarla buluşurduk. Çok dertliydi o köyün ve Ayvalık’ın herhangi bir yerinde çalışan öğretmenler. Çünkü Ayvalık tali bölge komutanı bir yüzbaşı var, bela mı bela. Adam öğretmenlerle bozmuş kafayı. Gittiği her yerde okula uğruyor ve öğretmenleri mutlaka dövüyor. Gerekçe bulmak kolay. Çocuk sırayı çizmiş, sopa. Camın çerçevesi tozlu kalmış, sopa. Kapı gıcırdamış sopa. Sobanın külü alınmamış sopa.

 

Bu yazının yayınlandığı gün 12 Eylül’ün ilk duruşması yapılacak. Tabi bu küçük şeyler sorulmayacak kimseye. Zaten tek tek olayların anlatılması bile on yıllar alır.

İlk yazım 2006’nın Kasım ayında yayınlanmıştı bu gazetede. Beş yılı devirmişim ve bundan önce 283 yazı yazmışım. Bu yazıların oldukça hatırı sayılır bölümünde 12 Eylül’ün yargılanması gerektiğini savunmuşum.

Şimdi iki darbeci çıkıyor yargıcın önüne. Elbette ki ceza almaları gerek ama bu o kadar da önemli değil. 12 Eylül’ün anayasası, kurumları ve ekonomik düzeni sürüyor.

24 Ocak kararlarıyla oluşturulan yoksulu daha yoksul kılan ekonomik düzen duruyor.

12 Eylül’ün eğitime giydirdiği deli gömlekleri; zorunlu din dersleri ve YÖK.
12 Eylül’ün zorunlu din dersleri az geldi, kuran ve peygamberin yaşamı dersleri ekledi 12 Eylül’le hesaplaştığını söyleyen AKP.

AKP’nin YÖK’le olan kavgası ise ele geçirene kadardı. Şimdi; solcu öğretim üyelerini üniversiten uzaklaştırdığını göğsünü kabarta kabarta söyleyebilen rektörler atıyor AKP’nin YÖK’ü.

12 Eylül örgütlenme yasakları getirmişti. Sözde yasalar göstermelikler değiştiriliyor, çalışanların sayısı 1980’e göre kaç kat arttı ama sendikalı emekçi sayısı o günlerin yarısı bile değil.

12 Eylül düşünceyi yasaklıyordu, şimdi düşüncelerini yazanlar tutuklu ya da hükümlü.

Sahi, bugün yargıcın karşısına çıkanların suçu neydi?




tekil görüntülenme