ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

   

 

 

 

BU DUYDUĞUNUZ ÇAKALLARIN ULUMASIDIR


        Çarşamba günü yazımın çıkması için en geç Salı öğle saatlerinde göndermiş olmam gerekiyor. Geçen hafta edebiyat içerikli bir yazı göndermiştim ki, daha aradan birkaç saat geçmeden Soma’dan o acı haber geldi.

        Ortalık toz duman. Söven, sayan, tokat patlatan, gaz atan bir yöneten kadrosu ve yine onların görevlendirdiğinden kuşku duyulmayan mollalar ordusu…

        Doğrusu mızrak çuvala sığmıyor. Suçlu apaçık ortada…  Adına “vahşi kapitalizm” istemdir suçlu olan.

        Bu öyle bir sistemdir ki; bu sistemde insan ancak bir üretim aracıdır. Kömür çıkarmaya yarayan kazma neyse, o kazmayı sallayan işçi de odur. Kazma kırılır, işçi ölür. Sistem sürer.
İşte bu yüzdendir ki Başbakan, “bu işin fıtratında ölüm var” diyebilmektedir. İşte bu yüzdendir ki, insana, insan değeri vermek isteyenlere gazla, copla, suyla saldırılır, yetmez; kolu kırılır, kafası yarılır. On yaşındaki çocuk gözaltına alınmaya çalışılır. Sokaklar insanlara kapatılır, bir kent sıkıyönetimlerin bile aklına gelmeyen yöntemlerle yasaklanır.

        Hak aramak, kapitalistlerin ve onların haşmetlû iktidarının hiç sevmediği bir yöntemdir. Onların istediği sabır ve sukut içinde başına gelenlere ve de gelecek olanlara “kader” diye rıza gösterecek kitlelerdir. Bunu sağlamak için de Soma’ya molla bozuntularını gönderip, halkı bir de bu yönden baskı altına almak isterler.

        Baskılar da yetmez. Kendi günahlarından oluşan işin parasal ağırlığını halkın sırtına yüklerler. Bunun için Soma’da katlettikleri maden işçilerini “sivil şehit” sayıp hepimizin ortak bütçesinden uyutma parası vermeyi planlarlar.

        Yanlış anlaşılmasın, ölenlerin yakınlarına elbette parasal yardım ve maaş bağlanması olması gerekendir. Burada önemli olan, bu işçilerin sağlıklarında yarattıkları değerin onlara geri dönmesidir. Yerin yüzlerce metre altında ter döküp, yarattıkları değerin büyük bölümüne el koyanlardan alınmalıdır bu paralar. Kömür kokusuyla İstanbul’un en pahalı binalarını yapanlar ödemelidir hesabı.

 

        Burada bir de sendika olgusudur dikkat çeken. İşçilerin bağlı bulunduğu sözde sendikanın başkanını dinlemiştim kazanın ilk günü. Konuştukça battı. Patronun yalakalığını yaptı adeta. Bir tek “tüm suçun işçilerde” olduğunu söylemediği kaldı. Söylemediği kaldı diyorum ama gerçekte konuşmasından çıkan anlam oydu, yani suçun ölenlerde olduğu.

        12 Eylül düzenin oluşturduğu bir yaşam var. 1980 öncesini anımsayanlar artık azalıyor. O dönemin bir “Yeraltı Maden-İŞ” sendikası paşalarca yok edilmemiş olsaydı, şimdilerde ne bu sözde sendikacılar olurdu, ne de yüzlerce kişinin öldüğü kazalar. O, yattığı yerden çaresiz bakışlarla bakan ve bir türlü ölemeyen; patronların piyonu Evren Paşa’nın sırtındadır bunca işçinin vebali.

 

        Kapitalizmin çakallarının bilmediği, bilmek istemediği şeyler de var elbette. Onlar ne kadar zulümlerini sürdürmek isterlerse istesinler, çark geriye dönmez. Mutlaka ama mutlaka bu düzenin sonu gelecektir, gelmek zorundadır. Tüm insanların dünyayı eşitçe paylaşacakları bir düzen kaçınılmazdır. İnsanlığın güneşi o zaman doğacaktır.

 

get code for tracking website